BODRUMA ÖZGÜ İKİ BİTKİ ; KARAN VE ÇETİ
Halikarnas Balıkçısı, Mavi Sürgün romanında Bodrum’un adı için şöyle der; “Şövalyeler şatoyu (Bodrum Kalesi) havari Sen Piyer’e adadıkları için, adına Petronium dediler. Petronium sözünü Türkçe’de Bodrum’a çevirdiler ki, bu ad, 1. Zefiriya, 2. Halikarnasos, 3. Petronium’dan sonra şehrin dördüncü adıdır. Ne yazıktır ki, apaydın ve masmavi bir yurt köşesi olan bu yer, Bodrum gibi karanlık bir adın kara damgasıyla karara kalmış olsun.” Böyle yazmış Balıkçı ama o günden bugüne çok şey değişmiş, Bodrum adı bir marka olmuş ve anlamının önüne geçmiştir.
Karaovada Pınarlıbelen köyünün mahallelerinden birinin adı da Karanlıktır. Burası benim de yaşadığım yer. Çoğu kişi buranın adının iç karartıcı olduğunu düşünür, neden karanlık olduğunu merak eder, hatta “orası çok mu karanlık” diye bir espri de yaparlar. Laf olsun, torba dolsun kabilinden bir espri işte.
Bu ad Karan bitkisinden geliyor. Karan otu, Karabaş otu, Ana baba kokusu da deniliyor. Çok yıllık otsu bir bitkidir. Yabani bir lavantadır aslında. Boyu 30 – 100 cm arasında değişir. Dallarının ucunda 3-5 cm kadar uzunlukta kadifemsi dokuda lacivert bir çiçek kapsülü, onun ucunda da 6-7 adet yaprakçıktan oluşan mor renkli çiçekleri bulunur. Karaovada Karan Çalısı ya da Garan denilir. Yerel ağızda bu mahallenin adı da Garannık’tır.
Karaovada Pınarlıbelen köyünün mahallelerinden birinin adı da Karanlıktır. Burası benim de yaşadığım yer. Çoğu kişi buranın adının iç karartıcı olduğunu düşünür, neden karanlık olduğunu merak eder, hatta “orası çok mu karanlık” diye bir espri de yaparlar. Laf olsun, torba dolsun kabilinden bir espri işte.
Bu ad Karan bitkisinden geliyor. Karan otu, Karabaş otu, Ana baba kokusu da deniliyor. Çok yıllık otsu bir bitkidir. Yabani bir lavantadır aslında. Boyu 30 – 100 cm arasında değişir. Dallarının ucunda 3-5 cm kadar uzunlukta kadifemsi dokuda lacivert bir çiçek kapsülü, onun ucunda da 6-7 adet yaprakçıktan oluşan mor renkli çiçekleri bulunur. Karaovada Karan Çalısı ya da Garan denilir. Yerel ağızda bu mahallenin adı da Garannık’tır.
İşte ben buranın isminin nereden geldiğini ve Karan bitkisini araştırırken, “Bodrum Yöresinde Halk Tıbbında Yararlanılan Bitkiler”* başlığı altında bir araştırmaya rastladım. Bu araştırmada Karan için, “Bir diğer endemik tür olan ve adını bu yöreden alan Lavandula stoechas ssp. cariensis (Karabaş otu, Karan, Ana baba kokusu) 10 reçete ile en yaygın kullanılan bitkilerdendir. Çiçekli dalları çay olarak öksürük ve bronşitte, soğuk algınlığında, baş ağrısı, ayrıca kum sancısı, ülser, mide ve göğüs ağrılarında ve kalp rahatsızlıklarında kullanılır. Alerjiye karşı dalları kaynatılıp suyunda banyo yapılır. Konak, kepek önlemede yararlıdır. Yörede bulunan her iki alt türün de yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. Çok eski dönemlerden beri kullanılan bir drog olduğu belirtilmektedir” deniliyordu.
Araştırmadaki bitkilerden birisi de “Çeti” idi. Halbuki biz Çeti’yi hep işe yaramaz bir bitki olarak bilmişizdir. Zaten tabiatta olup da işe yaramayan bir şey var mı diye pek düşünmez, tek hücrelilere varana kadar doğadaki her bir varlığın zincirin bir halkası, bütünün bir parçası olduğunu göz ardı ederiz. Tamam, bu halkaların bazıları göz ardı edilebilecek kadar küçük belki ama bir kırılmaya başlayınca sonu nereye varır yavaş yavaş ortaya çıkıyor işte. Artık dünya üzerindeki bitki ve hayvan türlerinin keşfi ve tespiti yerine, şimdi süreç tersine dönmüş ve yok olan ya da yok olmaya yakın türlerin tespitleri yapılmaya başlanmıştır.
Web siteme koymak için, bu araştırmada adı geçen bitkilerin fotoğraflarını çekmeye giriştim. Çünkü ismen bilmek yetmiyor, onları somut hale getirmek gerek. Yoksa yanından geçer gider ama tanımazsanız. Çeti fotoğrafının altına da birkaç şey yazayım derken, laf lafı açtı ve laf geldi “Çeti Parası” na kadar dayandı. İyi de oldu.
Yanda fotoğrafı görünen Çeti (Latincesi Sarcopoterium spinosum), ekilip biçilmeyen, kıraç, işe yaramaz arazilerde çok bol yetişir. Sürüp işlemeseniz, bıraksanız işe yarar arazilerde de yetişir tabii. Küçük küçük dikenleri olan çok yıllık otsu bir bitkidir. Her ne kadar işe yaramadıkları düşünülse de çok iyi bir erozyonla mücadele bitkisidir. O kalender çetiler olmasaydı, çıplak kalacak tepelerin hali, toprak erozyonunun etkisi altında nice olurdu acaba… Hadi yeri gelmişken erozyonla ilgili klasikleşmiş bilgileri bir kez daha tekrar edelim ve buradan TEMA’ya da bir selam yollayalım. “Toprak; kayaların ve organik maddelerin çeşitli derecedeki ayrışma ürünlerinden meydana gelen, içinde geniş bir canlılar topluluğu barındıran, bitkilere durak yeri ve besin kaynağı olan ve katı yer kabuğunun, uzun zaman içerisinde belirli özellikler kazanan en üst kısmını saran doğal, dinamik bir yapıdır ve oluşumu çok ama çok uzun yıllar alır. Ve her yıl tarım alanlarımızdan 500 milyon ton, tüm ülke yüzeyinden ise 1,4 milyar ton üst toprak erozyonla kaybedilmektedir. Kaybedilen bu topraklar 25 cm kalınlığında ve yaklaşık 400 bin hektar genişliğinde bir araziye eşdeğerdir.”** Ne acı bir durum değil mi? Sadece bunu bilmek bile erozyonla mücadelenin önemini kavramaya yeter aslında.
Yukarıda bahsettiğim araştırmadan öğrendiğime göre, Çeti’nin halk tıbbında da bir değeri varmış. Deniliyor ki; “Tohumu hemoroide karşı dıştan uygulanır. Çeti kökü kum sancısında kaynatılarak içilir.” Doğrudur ya da değildir orasını bilemem. Ben araştırmanın aktarıcısıyım…
Develerin dikenli olan çetiyi taze oldukları dönemde çok severek yediklerini de unutmamak lazım. Ama artık deve mi kaldı. Sadece deve güreşleri için beslenenler var, onlar da el üstünde tutuluyor ve bakılıyorlar. Yeri gelmişken bir güreş devesinin 150.000 YTL’ye kadar alıcı bulabildiği bilgisini de araya sıkıştırıverelim.
Bahar aylarında yeşil olan çetinin küçücük çiçekleri olur ve bu dönemde dikenleri çok yumuşaktır, avucunuza alsanız dikenleri elinize batmaz. Ancak yaz gelip de kuruduklarında ve Ege’nin sarı sıcağının sarı rengini aldıklarında neredeyse bir çıra kadar kolay tutuşabilirler. İşte bu yüzden yazın Bodrum yarımadasındaki küçük çaplı yangınların da hep göbeğinde yer alırlar.
Biraz uçukça bir fikir ama çeti bir dekorasyon malzemesi olarak bile kullanılabilir belki. Mesela sprey boyalarla bir güzel boyansa, sonra da alttan ışıklandırılsa güzel görünebilir. “Yok artık” diyorsanız eğer, ben zaten baştan söylemiştim bu fikrin biraz uçukça olduğunu.
Gelelim bu “Çeti Parası” meselesine; Bodrum’da böyle bir deyimin de içinde yer almışlardır. Bu az bir şey mi? Başta da dediğim gibi, kıraç ve verimsiz topraklarda çok yetişirler ve bu topraklardan Bodrum yarımadasında bolca bulunur(du). Turizm patladıktan! sonra, içi çeti dolu arazilerini yüksek fiyatlara satan kişilerin aldıkları bol paraları, kimi zaman da bu paranın hesapsız kitapsız harcanmasını ifade etmek için kullanılmış “Çeti Parası” deyimi ama aslına bakarsanız suç çetinin üstüne yıkılmış. Çünkü sadece çetiyle kaplı değil, makilik yerleri için de kullanılır bu. Yani adı çıkmış sekize…
Demek ki neymiş, çeti deyip geçmemek lazımmış…
*) http://documents.anadolu.edu.tr/bihat/e-kitap/fertugpdf.pdf
**)http://www.tema.org.tr/CevreKutuphanesi/Erozyon/TurkiyedeErozyon.htm
Yukarıdaki "BODRUM YARIMADASI FLORASINDAN İKİ BİTKİ ; KARAN VE ÇETİ" başlıklı yazı; Bodrum Ticaret OdasıYayını olan, "BOD®UM MAVİ" derginin (Mayıs-Haziran 2007) 16. sayısından , Mehmet VURAN'ın aynı başlıklı yazısından alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder