böğürtlen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
böğürtlen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ekim 2011 Pazartesi

Her tanesi ilaç gibi



Mevsim geçişlerinin yaşandığı son günlerde, havaların etkisiyle pek çok insan, soğuk algınlığına yakalanıyor ya da grip oluyor.

Hastalıkların oluşmasında en büyük pay sahibi sıcak- soğuk hava değişimleri olsa da, doğru besinlerle gribe “dur” diyebilirsiniz. Memorial Ataşehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Şefika Aydın Selçuk, hastalıklardan korunmak için sağlıklı beslenme önerilerinde bulundu.
VÜCUTTA ÇİNKO EKSİK İSE HASTALIK OLUŞABİLİR
Vücutta çinko eksikliği; fiziksel, nörolojik ve psikolojik gelişmeyi yavaşlatabilir ve yaşamı tehdit eden enfeksiyonlarla mücadelenizi zayıflatabilir. Bunun için vücuda çinko takviyesi yaparak bu durumu tersine çevirebilirsiniz. En iyi çinko kaynakları; kırmızı et ve kabuklu deniz ürünleri ile karaciğer gibi hayvansal kaynaklı besinlerdir. Yine fındık, ceviz, fıstık gibi kuruyemişler, süt, peynir ve kuru baklagillerden de destek alabilirsiniz.
BİTKİ ÇAYLARINI İHMAL ETMEYİN
Özellikle kuşburnu, ıhlamur, ahududu, böğürtlen, antioksidan yönünden zengin olduğu için bu dönemde tercih edilebilir. Limonla zenginleştirerek, kendinize doğal bitki çayları karıştırabilirsiniz.
HER NAR TANESİ BİR İLAÇTIR
Nar meyvesi ismini Latince’de ‘çok tohumlu’ anlamına gelen ‘pomegranate’den almıştır. Nar suyunda anthsiyaninler ve güçlü antioksidant flavonoidler nar suyunun rengini sağlarlar. Nar antioksidan ve anti-tümör etkisinden dolayı ilaç olarak da tanımlanabilir.
ANİ ISI DEĞİŞİMLERİNDEN BAL İLE KORUNMAK MÜMKÜN
Bal, enerji veriminin dışında karasal iklime sahip ve gün içi ısı farkının fazla olduğu bölgelerde soğuğa ve soğuk algınlığına karşı; ağız, boğaz ve bronşlardaki rahatsızlıklarda ve enfeksiyonlarında doğal bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Bu özellikler balın antimikrobiyel etkisinin yanı sıra; baldaki fruktozun doku ve kasları yumuşatıcı ve gevşetici özelliğinden kaynaklanmaktadır. Balın yaraların ve enfeksiyonların iyileşmesini sağlamak için kullanımı önerilmiştir.
C VİTAMİNİ SAVUNMA SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR
C vitamini vücuttan zararlı maddelerin atılmasını sağlar, savunma sistemini güçlendirir. Yeşilbiber, maydanoz, tere, roka, karnabahar, ıspanak, portakal, limon, mandalina, kuşburnu gibi besinler bol miktarda C vitamini içerir. C vitamini kaybını önlemek için salatalar da meyve suları gibi tüketilmeden hemen önce hazırlanmalıdır. Hem kış hem de yaz aylarında düzenli bir beslenme programı için; et, süt, sebze, meyve ve tahıllardan oluşan besin gruplarının dengeli bir biçimde alınması gerekir. Özellikle taze sebze ve meyveler, soğuk havalarda da sağlıklı kalmak isteyenlerin imdadına yetişmektedir. Yumurta, süt, balık, ıspanak, portakal, havuç, yeşilbiber, kayısı gibi sarı, turuncu ve yeşil sebze ve meyvelerde bulunan A vitamini güçlü bir antioksidandır. Bu besinlerin belirli ölçülerde tüketilmesi hastalıklardan korunmada önemli rol oynar.
BIRAKIN YOĞURT VE KEFİR SİZİ KORUSUN
Yoğurt ve kefir florayı güçlendirerek gastrointestinal sistem enfeksiyonlarına karşı direnç oluşturur, immün fonksiyonlara (bağışıklığa) destek verip, anti-tümör özellik gösterir.
SARIMSAĞIN FAYDASI KOKUSUNDAN AĞIR BASIYOR
Sarımsağın yapısında bol miktarda su, fruktoz içeren karbonhidratlar, kükürt bileşikleri, protein, lif ve serbest amino asitler bulunur. Sarımsak ayrıca yüksek miktarda saponin, fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içerir. Sarımsağın bağışıklık sisteminin baskılanmasını önleyerek kansere karşı etkili bir silah olabileceği belirtilmektedir.
BİR TUTAM MAYDANOZ GÜNLÜK C VİTAMİNİ İHTİYACININ ÇOĞUNU KARŞILAR
Maydanoz bir provitamin A (Beta karoten) kaynağıdır. Bu özelliği ile görme gücü, kılcal damar sisteminin ve tiroid bezinin fonksiyonları üzerinde etkilidir. Maydanoz yaprakları vitamin ( A,C,K ), demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum yönünden zengindir.
E VİTAMİNİNİ FINDIK CEVİZ VE BADEMDEN ALABİLİRSİNİZ
E vitaminin vücut çalışmasındaki en önemli görevi, antioksidan özelliğidir. En zengin kaynakları; fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar, sıvı yağlar, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, tahin gibi besinlerdir. Balık, balık yağı, fındık ve cevizde bulunan omega-3 yağ asitleri güçlü bir antioksidandır ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde etkilidir. Ayrıca zeytinyağı, fındık yağı gibi sıvı yağlarda bulunan omega-9 yağ asitleri de bağışıklık sistemini olumlu etkiler.
ARA ÖĞÜNLERDE KAYISI TÜKETİN
Kayısı, mineral maddelerden, potasyum ve vitaminlerden ß-karotence çok zengindir. A vitaminin öncül maddesi olan ß-karoten, vücudu ve organları saran epitel doku, göz sağlığı, kemik, diş gelişmesi ve endokrin bezlerinin çalışması için gereklidir. Bu görevlerinden başka A vitamini üreme ve büyümede, enfeksiyonlara karşı vücut direncinin artmasında önemli rol oynar. Ayrıca A vitamini organizmanın ve sağlıklı hücrelerin direncini artırarak kansere karşı koruyucu görevi yapmaktadır.
EN ZENGİN MEYVE KİVİ
Kivinin 100 gramında ortalama 100-400mg C vitamini bulunur. Ayrıca magnezyum içeriği bakımından da en zengin, yüksek potasyum miktarı ve düşük sodyum ile yine meyveler içerisinde ön sıralarda yer almaktadır. E vitamini, bakır, fosfor, B2 vitamini ve A vitamini bakımından da iyi bir içeriğe sahiptir.

http://www.hurriyet.com.tr/

5 Nisan 2011 Salı

Bazı üzümsü meyvelerin kullanımlarının eczacılık ve tarihi açısından incelenmesi

Bazı üzümsü meyvelerin kullanımlarının eczacılık ve tarihi açısından incelenmesi


İlk çağlardan beri insanoğlu gerek hastalıklarını tedavi etmek, gerekse güzelleşmek için başta bitkiler olmak üzere çevresindeki materyallerden yararlanmıştır. Tıbbi bitkilerin hastalıkların tedavisinde bir kaynak olarak kullanılmasının ilk bilimsel izleri ve yazılı delilleri Mezopotamya Medeniyetine kadar uzanmaktadır. Eski Mısır, Eski Çin, Eski Hint ve Eski Yunan medeniyetlerinden kalan eserlerden, bu medeniyetlerin hepsinde tıbbi bitkilerle tedavinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Anadolu'da kullanılan tıbbi bitkilere ait bilgilere ise, Hititlerin başşehri olan Hattuşaş'da (Boğazköy) bulunan tabletlerde rastlanmaktadır. Ayrıca Dioscorides'in M.S. I yüzyılda yazdığı "Materia Medica" adlı eserinde de 500 den fazla tıbbi bitki hakkında bilginin yer aldığı görülmektedir. Selçuklu ve Osmanlı döneminde ise birçok tıbbi bitkinini kültürü ve ticaretinin yapıldığı ve bunların tedavide kullanıldığı, ayrıca Osmanlı döneminde halkın ilaç gereksinmesinin büyük bir ölçüde aktarlar tarafından karşılandığı da bilinmektedir. 

Bitkisel preparatların yüzyıllarca ampirik olarak kullanışından sonra, 19. yüzyılın başlarında bitkilerin etken maddelerinin izolasyonu ile tıbbi bitkilerin modern kullanılışları için yeni bir çağ başlamıştır. 1945 den sonra sentez kimyasındaki gelişim ve mikrobiyal fermetasyonla birlikte bitkisel kaynaklı ilaçlardan uzaklaşılmıştır. Ancak son yıllarda bitkisel kökenli ürünlerin özellikle Almanya, Avusturya, İsviçre, Fransa gibi ülkelerde benimsenen "doğaya dönüş" akımıyla yeniden dikkati çektiği gözlenmiştir. 

Son yıllarda, tedavide tıbbi bitkilerin doğal şekilleriyle ilaç olarak kullanımı, yeni inceleme ve araştırma konularının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nitekim etken madde kavramının oluşmasından sonra, doğal yolla elde edilen maddelerin en az sentetik bileşikler kadar günümüzde de tıbbi müstahzarın içinde yer almaya başladığı görülmektedir. 

Çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan bazı üzümsü meyvelerin, tarihsel süreç içerisinde değerlendirilmesine olanak sağlayabilecek bir ön çalışma niteliği taşıyan bu araştırma, konu ile ilgili yapılan çalışmalara katkıda bulunmak amacıyla gerçekleştirilmiştir.   

MATERYAL VE METOD

Bu çalışmada yer alan bazı üzümsü meyveler çeşitli eczacılık ve tıp tarihi, farmakognozi, farmasötik botanik ve tıbbi bitkileri içeren yabancı ve Türkçe yayınlardan taranarak, tarihsel süreç içerisinde tedavide kullanımları incelenmiş ve bugünkü kullanımlarıyla karşılaştırılmıştır.  

BULGULAR 

ÇilekFragaria vesca (Rosaceae) bitkisinin meyveleri (Fructus Fragariae) olup bileşiminde pektin, şeker, organik asitler, vitamin C ve aromatik maddeler bulunmaktadır (Baytop, 1999; Tanker ve ark., 2004;Gürkan ve ark., 2003; Çubukçu ve ark., 2002). Kökü (Radis Fragariae) ise tanen, şeker ve triterpenler taşımaktadır (Baytop, 1999). Çileğin kabız, iştah açıcı ve idrar arttırıcı etkilerinin yanı sıra, sardığa karşı, kemik, eklem kolik ve kramp benzeri ağrılarda, romatizmada, böbrek kum ve taşı düşürmede kullanıldığı bilinmektedir. İhtiva ettiği tanenden dolayı ağız boğaz iltihaplarında ve diarede de kullanılmaktadır(Gürkan ve ark., 2003). Halk arasında kabız, iştah açıcı ve idrar arttırıcı olarak, ayrıca romatizma, deri iltihaplarında ve boğaz ağrılarında da kullanılmaktadır. Haricen ise diş eti iltihaplarında ve ağız içi yaralarında gargara şeklinde yararlanılmaktadır. 

Böğürtlen,


Rubus fruticosus (Rosaceae) bitkisinin meyveleri (Fructus Rubi) olup, hem meyveleri, hem de yaprakları (Folium Rubi fruticosi) tedavide kullanılmaktadır. Yaprakları tanen, flavon, vitamin C, organik asitler ve şeker ihtiva etmektedir (Baytop, 1999; Tanker ve ark., 2004; Gürkan ve ark., 2003; Asil, 1974). Yaprakları astringen etkisinden dolayı ishal ve basura karşı, ayrıca kuvvet verici, idrar söktürücü, yara iyi edici olarak ve şeker hastalığında, dekoksiyonu diş etleri, bademcik ve boğaz iltihaplarında gargara halinde, meyveleri ise kabız etkili olup dahilen ve gargara halinde kullanılmaktadır (Baytop, 1999; Tanker ve ark., 2004; Gürkan ve ark., 2003;Erdemir, 2001; Karamanoğlu, 1973; Asil, 1974). 

Dioscorides Materia Medica adlı eserinde bitkinin yapraklarının ülsere, basura ve kalp hastalıklarına iyi geldiğini, midevi olarak kullanıldığını, yapraklarının ve meyvesinin ağız hastalıklarında kullanılan ilaçların içine katıldığını kaydetmektedir (Demirhan, 1975). İbni Sina ise drogun kabız ve kurutucu etkiye sahip olduğunu, yara ve iltihapları yok ettiğini, böbrek taşlarını parçaladığım, yapraklarının ağızda çiğnendiğinde ağızdaki yaralara ve afüara iyi geldiğini belirtmektedir (Karamanoğlu, 1973; Hüseyin, 1874). Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar Devrinde idrar arttırıcı olarak kullanılan böğürtlen kökü (Sucu, 1978; Hayati, 1978), Eski Mısır Çarşısında da aynı amaç için aranmaktaydı (Şar, 1982). İlk kodekslerimizden Düstur al-Edviye’de kayıtlı olan drog (Emirtaş ve Gerçekcioğlu, 2006). Ege Bölgesi halk hekimliğinde de üre ve şeker hastalıklarının tedavisinde ve adet söktürücü olarak kullanılmaktadır (Pehlivan ve Güleryüz, 2002). Hayati zade Mustafa Feyzi Efendi'de böğürtlen kökünün ağızdaki sivilceleri ve böbrek taşlarını eritmede kullanıldığını bildirmektedir (Said, 1973). Halk arasında ishal ve basur tedavisinde, şeker hastalığında ve idrar söktürücü olarak, bademcik iltihaplarında, yaprakları ise idrar yolu ve bademcik iltihaplarında, haricen ise çıban, yara ve yanık tedavisinde kullanılmaktadır (Günter, 1959; Kaşkarlı, 1943). 

Ahududu veya ağaççileğiRubus idaeus (Rosaceae) bitkisinin meyveleri (Fructus Rubi idaei) organik asitler, şekerler, pektin, vitamin C, antosiyan, uçucu ve sabit yağ ve yaprakları (Folium Rubi idaei) tanen, flavonozit, organik asitler ve Vitamin C ihtiva etmektedir (Baytop, 1999;Tanker ve ark). Yaprakları infüzyon halinde kabız ve kan temizleyicisi olarak, meyveleri ise taze olarak iştah açıcı, idrar arttırıcı ve kuvvet verici olarak, ayrıca şurubu boğaz hastalıklarında gargara olarak, dizanteriye karşı ise astringen olarak kullanılmaktadır. Sirupus Rubi idaei T.K (Ağaç Çileği Şurubu) ise eczacılıkta pediatrik ilaçlarda renk ve koku verici olarak kullanılan bir drogdur. Bunların yanı sıra antioksidan etkiye de sahiptir. Flavon flanoidlerini yüksek oranda içermeleri nedeniyle antikansorejen ve antioksidan rolleri nedeniyle insan sağlığında kullanılmaktadır. 

Dioscorides Materia Medica adlı eserinde göz iltihaplarında bitkinin çiçeklerinin balla  karıştırılarak kullanıldığından,  cilt hastalıklarına iyi  geldiğinden  ve meyvelerinin sindirimi kolaylaştırdığından bahsetmektedir. Halk arasında idrar söktürücü olarak, ayrıca bademcik ve göz iltihaplarında, dil yaralarında kullanılmaktadır. 

KaradutMorus nigra (Moraceae) bitkisinin meyveleri (Fructus Mori nigri), yaprakları (Folium Mori nigri) ve kök kabukları (Cortex Mori radicis) tedavide kullanılmaktadır. Drog, şeker, pektin, müsilaj, flavon, organik asitler, vitamin C ve boyar maddeler ihtiva etmektedir. Meyveleri gargara halinde ağız ve boğaz hastalıklarında, dişeti iltihaplarında, karadut kökü veya kök kabuğu müshil, kurt ve tenya düşürücü olarak, yaprakları idrar söktürücü ve şeker hastalığına karşı kullanılmaktadır. Karadut meyvelerinin usaresinden hazırlanan Syrupus Mori isimli şurup çocukların ağız hastalıklarında, özellikle pamukçukta kullanılmaktadır. Ayrıca artirit, gut ve romatizmada, diarede, kolitte, böbrek taş ve kumlarını düşürmede ve soğuk algınlığında da kullanılmaktadır. 

Al-Biruni, droğun boğaz ve ağız iltihaplarında kullanıldığından söz etmektedir. Osmanlılar devrinde şeker hastalığında kullanılan drog Divan-ü Lügat it-Türk'te "üjme" adıyla rastlanmaktadır. Eski Mısır Çarşısında şeker hastalığı için aranan karadut yaprağı ilk kodekslerimizden Düstur al-Edviye'de de kayıtlıdır. Hayati zade Mustafa Feyzi Efendi de drogun boğaz ağrılarına, yara ve çatlaklara karşı kullanıldığını bildirmektedir. Gözaydın ve Hınçer, karadut yapraklarının halk arasında şeker hastalığına karşı kullanıldığını kaydetmektedir. Drog halk arasında bağırsak kurtlarını ve solucanları düşürücü, müshil, ağız ve boğaz iltihaplarında, şeker hastalığında, midevi, besleyici ve idrar söktürücü olarak da kullanılmaktadır. 

Frenk ÜzümüRibes nigrum (Grossulariaceae) bitkisinin tedavide kullanılan kısımları yaprakları (Folium Ribis nigri) ve meyveleri (Fructus Ribis nigri) olup, yaprakları flavon ve prosiyanidler, meyvaları antosiyan türevleri, organik asider ve şekerler ihtiva etmektedir. Meyveleri midevi olup, ayrıca P vitamini aktivitesi göstermesinden dolayı kanamalara karşı ve görüşü arttırıcı olarak, yaprakları ise idrar arttırıcı ve terletici etkili olup romatizma ve gut hastalığında kullanılmaktadır. 

Bektaşi ÜzümüRibes uva-crispa (Grossulariaceae) bitkisinin meyveleri (Fructus Ribis uva-crispae) olup, organik asitler, madensel tuzlar ve vitaminler (A,B,C) ihtiva etmektedir. Müshil, idrar arttırıcı, midevi ve iştah açıcı olarak kullanılmaktadır. Droğu İbn Sina ise şiş ve iltihaplara karşı kullanmıştır. 

Yaban Mersini veya ayı üzümü veyahut çoban üzümü adlarıyla tanınan Vccinium myrtillus (Ericaceae)bitkisinin yapraklarının (Folium Myrtilli) ve meyvelerinin (Fructus Myrtilli) tedavide kullanıldığı bilinmektedir. Bitkinin yaprakları tanen, flavonoid, glikozitler, organik asitler ve Vitamin C, meyveleri ise şekerler, tanen, organik asitler, antosiyanozitler ve renk maddeleri ihtiva etmektedir. 

Drog, kabız, antiseptik, kuvvet verici ve şeker hastalığında infüzyon halinde kullanılmaktadır. Meyvede bulunan bazı bileşikler retinal kanamayı azaltmakta ve bitkide bulunan krom ise yüksek şeker seviyelerini kontrol altında tutulmasını sağlamaktadır. Güçlü antioksidan, iştah açıcı ve astrenjan etkilidir. Üriner sistem enfeksiyonlarını önleyici, yara iyi edici etkileri de bulunmaktadır. Ayrıca, ülsere karşı ve gece görüşünü kuvvetlendirici olarak da kullanılmaktadır. Kapiller yetmezlik ve hemoroit gibi vasküler rahatsızlıklarda ve bağırsak enfeksiyonu sonucu oluşan diarede, kusmada ve kanamalarda dahilen, ağız ve boğaz yanmalarında gargara olarak, yara ve yanık tedavisinde haricen kullanılmaktadır. 

İbn Sinâ drogun kabız etkili olduğunu, karaciğer ve mideyi kuvvetlendirdiğini belirtmektedir. Halk arasında ise kabız, antiseptik, kuvvet verici ve şeker hastalığına karşı kullanılmaktadır. 

Kuşburnu, yabani gül, köpek gülü gibi adlarla tanınan Rosa canina (Rosaceae) bitkisinin meyveleri (Fructus Rosae caninae) olup, şekerler, organik asitler, tanen, pektin, flavonozit ve vitaminler (A,B,C) ihtiva etmektedir. Drog kabız, kuvvet verici ve idrar söktürücü olarak kullanılmaktadır. Ayrıca antioksidan etkiye sahiptir.

İbn Sinâ drogu köpek böğürtleni olarak tanımlamakta ve kabız etkisi olmasından dolayı kanlı basurda ve diare de, yapraklarından hazırlanan pomadın ise kızarıklık ve kaşıntılarda kullanıldığını belirtmektedir. Divan-ü Uigat it-Türk'te "azgan" adıyla rastlanan kuşburnu, Osmanlılar devrinde idrar söktürücü olarak rastlanmaktadır. İlk kodekslerimizden Düstur al-Edviye'de de kayıtlı olan drog, eskiden beri Mısır Çarşısında kum düşürücü, idrar arttırıcı ve kabız olarak aranırdı. Üçer, kuşburnu marmeladının hemoroidde, Balcıoğlu, ağaç kabuklarının mayasılda, Sakaoğlu ise kökünün mayasıl tedavisinde kullanıldığını bildirmektedir. Halk arasında kum ve taş düşürücü, idrar söktürücü, ishal ve kanlı basuru kesici, vücut direncini arttırıcı olarak, ayrıca romatizmada, gut ve soğuk algınlıklarında kullanılmaktadır. 

Geleboru, Gilaburu adlarıyla bilinen drog Viburnum opulus (Caprifoliaceae)

MürverSambucus nigra (Caprifoliaceae) bitkisinin çiçekleri (Flos Sambuci nigrae) olup, uçucu yağ, flavonoid, müsilaj, rezin, şeker, tanen ve sambunigrin glikoziti ihtiva etmektedir. Drog, ihtiva ettiği etken maddelerden dolayı müshil, idrar arttırıcı, balgam söktürücü ve terletici olarak kullanıldığı biknmektedir. Flores Sambuci T.K. (Mürver Çiçeği) terletici, idrar arttırıcı ve müshil olarak kullanılmaktadır. Ayrıca antioksidan etkiye de sahiptir. Halk arasında öksürük kesici ve yumuşatıcı, ağız, boğaz ve diş ağrılarını giderici, idrar arttırıcı ve terletici olarak, ayrıca basur tedavisi ve güneş yanıklarında da kullanılmaktadır. 

SONUÇ 

Tarih boyunca geniş bir kullanım alanı bulan üzümsü meyveler, gerek tek başına gerekse diğer bitkisel droglarla hazırlanan karışanlarının, değişik hastalıkların tedavisinde uygulandığı görülmektedir. Bu üzümsü meyvelerin tedavide özellikle idrar söktürücü, müshil, antiseptik, kabız, antioksidan ve kuvvet verici etkilerinden yararlanılmaktadır. Çalışmada incelenen üzümsü meyvelerin medikal amaçlı kullanımına ilişkin bilgilere günümüz literatürün de de yer verilmenin yanı sıra, bugün bu bitkilerin folklorik olarak da uygulanıldığı gözlenmektedir.   
----------------------------------------------------------------------------------------------------
KAYNAKLAR

Baytop, T. (1999), Türkiye'de Bitkiler ile Tedavi Geçmişte ve Bugün, İlaveli İkinci Baskı, Nobel Tıp Kitapevleri, İstanbul. 

Tanker, N., Koyuncuoğlu, M., Coşkun, M. (2004), Farmasötik Botanik, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları No: 88, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara.   

PDR For Herbal Medicines, Montwale-New Jersey: Medical Economics Company, 2000.   

Gürkan, E., Öndersev, D.V., Ulusoylu, M., Göztaş, Z., Dinçşahin, N. (2003), Bitkisel Tedavi, Marmara Üniversitesi Yayın No: 699, Eczacılık Fakültesi Yayın No: 19, M. Ü. Döner sermaye İşletmesi, Teknik Eğitim Fakültesi Matbaa Birimi, İstanbul. 

Çubukçu, B., Sarıyar, G, Meriçli, A.H., Sütlüpınar, N., Mat, A., Meriçli, F. (2002), Fitoterapi. Yardımcı Ders Kitabı, İ.Ü. Eczacılık Fakültesi Yayın No: 79, İ. Ü. Basım ve Yayınevi Müdürlüğü, İstanbul, http://www.cankayaeczanesi.com. 

Erdemir, A.D. (2001), Şifalı Bitkiler, Doğal İlaçlarla Geleneksel Tedaviler, Alfa Yayınları, İstanbul, Bursa, http://www.dogaltedavi.net 

Karamanoğlu, K. (1973), Farmasötik Botanik Ders Kitabı, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları Ders Kitabı Sayı: 24, Ankara. 

Gunther, R.T. (1959), The Greek Herbal of Dioscorides. Hafner Publishing Co., New York.

İbn-i Sina (2000), El Kanun Fi't Tıbb, ikinci kitap, (Türkçeye çeviren: Esin Kâhya) Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınlan, Sayı: 234, Ankara. 

Asil, E. (1974), Osmanlı Saray Eczacılığı ve Osmanlılar Devrinde Kullanılan Drogların Farmakoloji ve Farmakognozi Yönünden İfade Ettiği Değerler, A.Ü. Eczacılık Fakültesi, Doktora Tezi, Ankara. 

Asil, E. (1979), Anadolu Selçuklular Devrinde Tıp ve Eczacılık Kurumu, Doçentlik Tezi, Ankara. 

Demirhan, A. (1975), Mısır Çarşısı Drogları, Doktora Tezi, Sermet Matbaası, İstanbul. 

Hüseyin, S. (1874), Düstur al-Edviye, Mekteb-i Tıbbiye Matbaası, İstanbul. 

Sucu,  İ.   (1978),  Ege  bölgesi Halk İlaçları ve Bu İlaçlardaki Drogların Farmakognozik İncelenmesi, A.Ü. Eczacılık Fakültesi, Doktora Tezi, Ankara.

 Hayati Zade Mustafa Fevzi Efendi (1978), Yabani Bitkilerin Tıp da İlaç Olarak Kullanılışları (Çeviren: Hadiye Tuncer), Atak Matbaası. 

Şar, S.  (1982), İç Anadolu Bölgesi Halk İlaçlarının Eczacılık Tarihi ve Farmakognozi Açısından İncelenmesi, A.Ü. Eczacılık Fakültesi, Doktora Tezi, Ankara. 

Elmastaş, M., Çerçekçioğlu, R.,2006. Bazı Üzümsü Meyve türlerinin Antioksidan Aktiviteleri, www.uzumsu.com/dosyalar/II Ulusal Uzumsu Semp 295-298.pdf 

Pehluvan, M., Güleryüz, M. (2004), Ahududu ve Böğürtlenlerin İnsan Sağlığı açısından Önemi, Bahçe, 33(1-2): 51-57. 

Said, H.M. (1973), Al-Birunî's Book on Pharmacy and Materia Medica, Hamdard National Foundation, Pakistan, Karachi. 

Kaşgark Mahmut (1943), Divanü Lügat'it Türk Tercümesi, İndex (Çeviren: Besim Atalay), Alâeddin Kıral Basımevi, Ankara. 

Gözaydın, N. (1974), İzmir'de Halk Tedavisi Usulleri, T.F.A., 17(334): 7978. 

Hınçer, İ. (1978), Şeker Hastalığını İyileştiren Halk İlaçları, T.F.A., 18(348): 8382-8383. 

Aslan, S. (2007), Tedavide Kullanılan Bitkiler "FFD Monografları", 1. Baskı, Editör: Ömür Demirezer ve ark., Nobel Tıp Kitabevi, Ankara. 

Üçer, M. (1974), Sivas'ta Attar Dükkanları, Şifalı Bitkiler ve Ev İlaçları, Sivas Folkloru, 2(19): 3-6. 

Balcıoğlu, N.R. (1951), Ardahan Havalisinde Halk Hekimliğinin Kullandığı ilaçlar, T.F.A., 2(26): 414. 

Sakaoğlu, S. (1973), Bayburt'ta Sağlık Folkloru, T.F.A., 15(293): 2829.
 



Yazar(lar):Sevgi Şar 
Yayınlanan kitap/dergi:III. Ulusal üzümsü meyveler sempozyumu (Kahramanmaraş, 10-12 Haziran 2009) 
Yayın Yılı:2009 
Sayfa:216-222 

18 Mart 2011 Cuma

BÖĞÜRTLEN YETİŞTİRİCİLİĞİ

BÖĞÜRTLEN YETİŞTİRİCİLİĞİ




İnsan sağlığında önemli rolleri olan böğürtlen de organik asitler, mineraller ve vitaminler
 bakımından çok zengin bir meyvedir.

Böğürtlenlerde çiçeklenme genellikle Mayıs ayında başlayıp Ağustos ayına kadar devam etmektedir. Bu nedenle bitki üzerinde değişik olgunlaşma devrelerinde olan meyve salkımları birbirini takip ederler. Böğürtlenlerde tozlanma arılar vasıtası ile olmaktadır. Siyah renkli meyveler birçok çeşitte yuvarlağımsı veya yuvarlak şekillidir. Olgunlaşma durumunda meyveler çanak yaprak ile birlikte toplanmaktadır. Ham meyvelerde meyve sapı krem beyaz renkte iken olgunlaşma durumunda ise gri, mavi ve kırmızımtırak renk almaktadır. Hasat zamanı meyve sapındaki bu renk değişimine bakarak belirlenebilmektedir. Meyve olgunlaşma tarihi bölgelere göre değişmekle birlikte Haziran sonu-Temmuz başında hasat başlamakta ve Eylül ayına kadar devam etmektedir.

Amerika’da yapılan ıslah çalışmaları sonucunda dikensiz böğürtlen elde edilmiştir. Oldukça verimli ve güçlü büyüme özelliğine sahip olan bu çeşitlerin bitkileri 3-4 m boyunda dallar oluştururlar. Tüm toprak ve iklim şartlarına adapte olma özelliğine sahiptir. Düşük kış soğuklarına dayanıklı olmalarına rağmen geç donlardan zarar görmektedirler.

EKOLOJİK İSTEKLERİ

İklim

Böğürtlenler iklim faktörleri bakımından ahudutları kadar müşkülpesent değildir. Değişik iklim şartlarına daha kolay adapte olma özelliğindedir. Sıcaklık ve kuraklığa ahudutlarından daha fazla dayanıklıdırlar. Ancak kış ve ilkbahar donlarına karşı ahudutlarına göre daha az dayanırlar. Genelde sıcak mutedil iklim bölgelerinde daha iyi sonuç vermektedir. Şeftali yetiştirilen bölgelerde böğürtlen yetiştiriciliği rahatlıkla yapılmaktadır. Böğürtlenlerin olgunlaşma döneminde kuru bir hava istenmez. Normalde soğuk geçen kış mevsiminde dallar genellikle donarak zarar görürler. Donan bu dallar yerine köklerden yeni sürgünler çıkar ancak o yılın ürününü almak mümkün olmamaktadır. Bu nedenle don tehlikesi olan bölgelerde mutlak dondan korunma tedbirleri alınmalıdır.

Toprak

Toprak olarak seçici değil ancak bitki, dinlenmiş, derin ve geçirgen toprak, yarı asit (pH 6-7) toprakları sevmektedir. Bunun yanında toprağın yeterli besin maddece zengin olması verim ve kalite bakımından olumlu yönde etkilemektedir. Standart temel gübreleme iyi yanmış çiftlik gübresi 4-5 t/da, Ancak bu gübrelemede toprağın verimliğine göre bu miktarları değişiklik göstermektedir. Böğürtlenler orta veya orta-küçük çalılardır ve özel bir toprak isteği göstermezler. Bununla beraber, böğürtlen yetiştiriciliği organik maddelerce zengin, derin, geçirgen, yarı asit, hafif veya orta bünyeli, su tutma kapasitesi yüksek topraklarda başarılı şekilde yapılır. Sürekli toprak nemi sağlanmalıdır. Bu nedenle drenajı sağlanmış, ağır bünyeli topraklarda da uyum sağlamaktadır. Toprak reaksiyonu hafif asit veya nötr (pH = 6-7) olmalıdır. Toprak derinliği en az 1 metre olmalıdır. Toprak hazırlığında toprak 30-35 cm derinlikten işlenmesi yeterlidir. Toprak işleme sırasında organik gübrelemenin beraber yapılmasında yarar vardır. Takip eden uygulama N, P, K gübrelemesidir. Bunun da sonbahar sonunda veya kış sonundan önce toprak analizi sonunda gerekli miktarlarda uygulanmalıdır.

ÇOĞALTMA METOTLARI

- Kök sürgünleri ile

- Uç daldırma ile

- Yaprak-göz çelikleri ile

- Kök çelikleri ile

- Doku kültürü ile Kök sürgünleri ile fidan üretimi

Böğürtlen bitkisinin kök boğazı ve kökte bulunan gözlerden her yıl yeni sürgünler çıkmaktadır. İlkbaharda topraktan çıkan sürgünler gelişme mevsimi boyunca büyürler. Geç sonbaharda yapraklarını döktükten sonra erken ilkbahara kadar bunlar köklü olarak sökülür ve fidan olarak kullanılırlar. Kışları sert geçen bölgelerde ilkbaharda söküm daha uygundur. Kök sürgünleri ile fidan üretiminde sağlıklı ana bitkiler ile, gerekir ise sterilize edilmiş alanlarda damızlıklar kurulur. Bu damızlıklarda bakım en iyi şekilde yapılır. Meyve dalcıkları henüz çiçekte iken kesilir ve her 4-5 yılda bir, fidanlık yeri değiştirilmelidir. Uç daldırma ile fidan üretimi Dikensiz sürüngen böğürtlen tipleri sadece uç daldırması ile üretilmektedirler. Dikensizliğin devamı için sonbaharda sürgünün uç kısmının köklendirilmesi gerekir. Kökten çıkan sürgünler daima dikenli olmaktadır. Dikensiz türlerin çoğaltılmasında büyük dikkat gerekmektedir. Yaprak– göz çelikleri ile fidan üretimi Gerek dikine gerek yatık büyüyen böğürtlen tipleri ilkbaharda körpe, yapraklı sürgünlerden alınan yaprak–göz çeliklerinin yüksek nemde ve özellikle sisleme yöntemi altında köklendirilmeleriyle kolayca çoğaltılabilirler (Şekil 14). Böyle çeliklerin köklendirilmeyi uyarıcı kimyasal maddelerin (hormonlar) uygulanmasıyla köklenme oranında daha sağlıklı sonuçlar alınabilmektedir

Kök çelikleri ile fidan üretimi Böğürtlen bitkilerinin gövde çelikleri ile üretimi mümkün olmamakla beraber kök çelikleri ile fidan üretimi sağlanabilmektedir. Kök çelikleri sonbaharda yaprak dökümünden, ilkbaharda gözlerin sürmesine kadar geçen dinlenme döneminde alınırlar. 2 mm’den 10 mm’ye kadar değişen kalınlıklarda kök parçalarından yararlanılır. Çelikler 5-10 cm boyunda hazırlanırlar. Kök parçalarının alınıp çelik yapılmaları ve dikilmelerine kadar, çok nemli ortamlarda tutulmaları ve kurumalarının önlenmesi gerekir. Kök çelikleri arazide 60-80 cm aralıklarla ve 3-5cm derinlikte açılan çizilere yanyana ve yatay olarak dizilir üstleri toprak ile kapatılır. Çeliklerin dikildiği yer hafif bünyeli, organik ve ticari gübrelerle zenginleştirilmiş olmalıdır. Bu çelikler üzerindeki gözler ilkbaharda sürer ve yaz boyunca gelişerek sonbaharın sonlarında dikime hazır fidan haline gelirler. Doku kültürü yöntemi ile fidan üretimi Böğürtlen fidan üretiminde, en modern en sağlıklı ve en hızlı yöntem, doku kültürü tekniğidir. Kontrollü şartlarda sağlıklı olarak büyütülen ana bitkilerin büyüme noktalarından 0.1-0.3 mm kadar küçük parçalar alınarak sterilize edilmiş tüplerde özel besin ortamlarına konulurlar. Sıcaklık, nem ve ışık yönünden en iyi şartların sağlandığı büyüme odaları veya dolaplarında bu parçacıklar içinde bulundukları özel ortamda çoğalır ve küçük bitkicikler oluşur. Bunlar belirli bir süre sonra alınarak küçük saksılara daha sonrada büyük saksılara alınıp dış şartlara alıştırılarak büyütülürler.

BAHÇE TESİSİ

Toprak Hazırlığı ve Dikim

Bahçe kurulacak yerin iklim özellikleri, böğürtlen bitkilerinin yetiştiriciliğine uygun olmalıdır. Toprak analizi yaptırılarak gerektiğinde toprak bünyesi uygun hale getirilir. Bahçenin ilkbahar ve özellikle yaz aylarında sürekli sulanacağı düşünülerek, su kaynaklarına yakınlığı, sulama suyu temini durumuna göre sulama yöntem ve tesisine karar verilir. Bahçede daha önceden herhangi bir kültür yapılamamışsa bahçe hazırlığına bir önceki yazdan başlanır. Toprak dikimden en az bir ay önce derin bir şekilde sürüm, gerekirse krizma yapılır.

Toprak analizi yaptırılarak verilecek gübre miktarları belirlenir. Genel olarak topraklar organik maddece fakir olduklarından 3-5 ton çiftlik gübresi verilerek ikinci bir sürüm yapılır. Gübrelemeden sonra, toprak işlenerek gübrenin toprağa karışması sağlanmalıdır. Dikimden önce fosforlu ve potasyumlu gübrelerle bir taban gübrelemesi ve son bir sürüm yapmak daha iyi sonuçlar vermektedir.

Toprak işlendikten sonra gerekiyorsa toprak fümigasyonu yapılmalıdır.

Dikim

Dikim yapılacak fidanlar kuvvetli, kökler iyi gelişmiş, hastalıksız olmalıdır. Dikim zamanına kadar serin ve nemli ortamlarda saklanmalıdır. Hemen dikilmeyecek ise hendeklenmelidir. Gözler canlı ve dolgun olmalıdır. Fidanlar dikim yerine çamurlu su dolu kovalarda veya ıslak telisler içerisinde taşınmalıdır. Kapalı, bulutlu, rüzgarsız günler dikim için en uygun günlerdir. Dikilecek böğürtlen fidanlarında önce kök tuvaleti yapılır. Yaralı, kuru ve çok uzun kökler kesilir. Dikimin hemen ardından fidanlara can suyu verilir. Dikimi yapılan fidanın tepesi 20-30 cm’ den kesilir. Böğürtlenlerde kışları soğuk geçen bölgelerde erken ilkbaharda yapılan dikimler en iyi sonucu vermektedir. Kışları ılık geçen bölgelerde ise geç sonbahar ve kış aylarında yapılan dikimler iyi sonuç vermektedir. Dikim mesafeleri tür, ve çeşitler büyüme gücü ve şekline, dikim yöntemlerine, terbiye şekillerine, toprak verimliliğine ve toprak işleme şekline göre çok farklılık göstermektedir. Dik büyüyen böğürtlenler için “sıra arası x sıra üzeri” mesafeleri 1.50 x 0.50 m, yatık büyüyenler için ise 3.00 x 3.50 m bırakılmaktadır. Genel olarak ortalama “2.50 x 1.50 m” kullanılmaktadır. Ticari amaçlı dikim aralıkları sıra arası 3 m, sıra üzeri 1-1.5 m tavsiye edilmektedir. Tek sıra tel sistemi kullanılmaktadır. Dallar tellere 70, 130 ve 180 cm yüksekliklerde tel ile bağlanır.

BUDAMA

Diğer önemli uygulamada budama işlemidir. Kış budamasında kuruyan dallar kesildiği gibi gelişme döneminin daha sonraki yıllarında budama yapılmaktadır. 3. yıl içerisinde yeşil budama yapılmaktadır. Haziran ayı içerisinde ince zayıf dallar kesilerek her taç da 4-5 ana dalın büyümesi sağlanır. Kış budamasında gelişmesi en iyi olan 4-5 yeni dal seçilerek diğerleri budamayla çıkarılır. Aynı zamanda ana dallar 190-195 cm yükseklikte bırakılır. Yan dalların ilk 40-45 cm’leri kesilerek diğerleri 20-30 cm kısaltılır.

DİKİM SONRASI BAKIM

Dikimden sonra toprak 15-20 cm derinlikte işlenmeli. Sıralar arası çapalanarak kesekler kırılmalıdır. Yabancı ot mücadelesi, hastalık ve zararlılar ile mücadele yapılmalıdır. Böğürtlenlerde ekonomik ömür 12-13 yıl olup ortalama verim 2 t/da’ dır. Meyvenin olgunlaşma döneminde güneşli ve rüzgarlı günleri tercih eder. Yağmurlu mevsimlerde Botrytis daha hızlı bir gelişme gösterir. Bu da çiçeklenmeden önce ve sonra fungisit uygulamasıyla önlenebilmektedir



ÇEŞİT SEÇİMİ

• Çeşit bulunduğu iklim ve toprak özelliğine uygun,

• Verimli ve hastalıklara dayanıklı,

• Pazarın aradığı bir çeşit,

• Yola ve taşımaya dayanıklı,

• Bitkisi kuvvetli gelişen,

• Ayrıca meyveler taze olarak veya meyve işleyen bir kurulaşa pazarlanması durumlarında farklı çeşit gerektirmektedir (Şekil 16).

• Çeşidi, özelliği ve kaynağı belli olmayan fidanlar ile bahçe kurulmamalıdır. Bu tip fidanlarla çeşitler karıştığı için meyvenin pazar değeri ve verim düşmekte, pazarlamada güçlüklerle karşılaşılmaktadır

GÜBRELEME

Gübrelemede, bahçe toprağı analiz yaptırılarak gerekli gübreleme yapılmalıdır. Ancak analiz yapılmaması durumunda yıllık gübre ihtiyaçları; 4 -10 kg saf azot karşılığı azotlu gübre, 5 –7 kg saf fosfor karşılığı fosforlu gübre, 8 -12 kg saf potasyum karşılığı potasyumlu gübre verilir. Tam verim çağındaki bahçelerde bu miktarlar ilk dikim yıllarında 1/3’ü, ikinci yılda ½’si olarak verilmelidir. Azotlu gübreler genelde amonyum sülfat olarak verilir ancak pH= 5.5 ve daha düşük ise amonyum nitrat olarak verilmelidir. Gerekirse kireçleme yapılarak pH 6-7 ye yükseltilir. Azotlu gübreler böğürtlen bitkilerine erken ilkbaharda ve meyve gelişimi sırasında olmak üzere iki defada verilir. Azotlu gübreler sulama veya yağış öncesi, bitkilerin kök bölgelerine serpilerek verilmelidir. Fosforlu ve potasyumlu gübreler gerektiğinde yılda veya iki yılda bir uygulanır. 
Uygulama sonbahar kış aylarında, fosforlu ve potasyumlu gübreler bitkilerin kök bölgeleri hizalarına toprağa 20-30 cm derinliğe gömülerek uygulanır.

SULAMA

Böğürtlen meyvesinde iyi verim alabilmek için sulama, önemli faktörlerden birisidir. Sürekli toprak nemi isteğinde olan böğürtlen bitkileri için sulama önemli bir konudur. Yağışların yetersiz olduğu dönemlerde sulama zorunlu olarak yapılmalıdır. özellikle hasat zamanında daha fazla sulama gerekir. Az geçirimli topraklarda fazla su birikimi köklerde hastalıklara ve ölümlere sebep olur. Aşırı sulama susuzluk kadar zararlı olabilir. Sulama; karık, yağmurlama veya damla sulama şeklinde yapılır. Ancak hasat döneminde yağmurlama sulama yönteminden kaçınılmalıdır.

HASAT VE AMBALAJ

Böğürtlen meyve türleri içerisinde meyvesi en hassas olanlardan biridir. Bu nedenle kısa zamanda bozulabilen ve hızlı tüketilmesi gereken bir meyvedir. Bu nedenle böğürtlen hasadı, ambalajı ve taşınmasında çok titiz davranmak gerekmektedir. Toplamada gecikme, meyvenin yumuşaması normal rengini kaybederek daha koyu renk alması ile anlaşılır. Derin dondurma ve gıda sanayi için böğürtlen tipik rengini aldıktan sonra hasat edilmelidir. Böğürtlen meyveleri hasat olumuna geldikten sonra sabah erken saatlerde hasadı yapılmalıdır. Haftada 2-3 defa hasadı yapılmaktadır. Sıcak ve kuru havalarda daha sık hasat edilebilir. Böğürtlen hasadı için günün serin saatleri tercih edilmelidir. Genellikle sabah 8-10 arası en uygun saatlerdir. Hasat edilen meyveler en kısa zamanda serin, gölge bir yere taşınmalı, mümkünse hemen soğuk depoya konulmalıdır. Gıda endüstrisi kuruluşlarına işlenmeye gönderilecek meyveler 0.5–1.0 kg’lık kutulardan 3-5 kg’lık küçük kasalara kadar daha büyük kaplara doğrudan toplanır. Bu kapların seçiminde alıcı fabrikanın talepleri göz önünde bulundurulmalıdır. Taze olarak pazarlanacak meyveler 100, 250 veya 500 g’lık küçük plastik kaplara toplanır, bu kaplar ile büyük kasalara dizilerek bu şekilde nakliyeye hazır duruma gelmiş olur. Ambalaj kaplarının altı ezilen meyve suyunun akabilmesi için mutlaka delikli olmalıdır. 
Aksi halde alt taraftaki meyveler hemen çürürler.

Hasat edilen bu meyveler en kısa zamanda serin bir yere alınmalıdır. Böğürtlen meyvelerinin uzun süre taze olarak muhafazaları genel olarak düşünülemez. Ancak olağanüstü durumlarda –0.5°C veya 0°C’de %85-90 oransal nem koşullarında 5-7 gün süreyle depolanabilir. 
Muhafazayı kısıtlayan en önemli faktör meyvelerin çürümeleridir.

MEYVENİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Böğürtlen meyveleri çok çeşitli şekillerde değerlendirilirler. İstenirse krema ile veya diğer meyveler ile birlikte hazırlanan meyve salatası şeklinde tüketilir. Derin dondurularak muhafazaya alınan meyveler uzun süre farklı değerlendirmeler için hazır tutulur. Böğürtlen meyveleri pasta endüstrisinin aranan meyvelerindendir. Ayrıca meyveler kurutularak değişik şekillerde kullanılmak üzere (meyve çayı gibi) uzun süre saklanabilirler.

Böğürtlen meyveleri meyve suyu, konsantre ve likör olarak da kullanılmaktadır.
Reçel, marmelat, jöle ve şekerleme endüstrisinde, özellikle kendine özgü güzel kokuları
 nedeniyle değerli bir hammaddedir.

Son yıllarda hızla gelişen ve tüketimleri artan dondurma ve meyveli yoğurt üretiminde de yaygın
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
back to top