21 Mayıs 2011 Cumartesi

En narin sebze kuşkonmaz

En narin sebzenin dönüşü

Beyaz altın deyince Hollandalıların aklına diğer herkesten farklı bir mücevher geliyor; senede sadece üç ay yenebilen, sebzelerin en narini beyaz kuşkonmaz... Her yerde yetişmediği için kuşkonmaz mevsimi tüm dünyada heyecanla bekleniyor. Kuşkonmazın yetiştiği Hollanda’nın Limburg bölgesindeki Brienen Aan De Maas adlı restoranın sahibi ve şefi, Michelin yıldızlı Rene Brienen da kuşkonmaz mevsiminin açılmasını kutlamak için geçen hafta Türkiye’deydi. Hazırladığı kuşkonmaz spesiyalleriyle Avrupa’da ‘Kuşkonmaz Kralı’ lakabı takılan Brienen, lüks sebze kuşkonmazın inceliklerini anlattı...
En iyi kuşkonmaz ne zaman yenir?
- Nisan ayının başından 24 Haziran’a kadar süren dönemde.
En iyisi nerede yetişir?
- Benelux ülkeleri, Almanya ve Hollanda’nın Limburg Bölgesi’nde. Hollandalı bir üretici Ege’de yeşil kuşkonmaz ekmeye başladı. Çeşitli denemeler yapılıyor. Umarım iyi sonuç verir.
Satın alırken iyisi olduğunu nasıl anlarız?
- Kuşkonmazları avuçlarınızın arasında döndürün. Kıtır kıtır ses gelirse taze demektir.
Zamanı dışında yemek istesek ne yapabiliriz?
- Beklemekten başka çareniz yok... Konserveyle gerçek kuşkonmaz yememiş oluyorsunuz. Konserveleme esnasında konan maddeler ve pişirme süreci güzelim tadı parçalıyor. İyi ki de öyle; insanlar tazesini heyecanla bekliyor.
Nasıl yemeli?
- En klasik kuşkonmaz yemeğine yumurta ve dana jambon eşlik eder. Somon ve karides de ideal seçimler. Ancak, bununla sınırlı değil. Tüm deniz mahsülleri ve kırmızı etle iyi gider. Aperatif, ana yemek, hatta kızartıp balla tatlı olarak bile yiyebilirsiniz. Marine edip beyaz şarap, defne yaprakları, yeşillik ve yıldız anasonla birkaç saat bekletirseniz soğuk olarak da çok güzel servis edebilirsiniz.
Nasıl pişirmeli?
- 100 yıldır tencerede haşlanarak yeniyor ama biz, restoranda özel bir teknikle biraz zeytinyağı ve deniz tuzuyla vakumlayarak hazırlıyoruz. Bu sayede, pişerken lezzet kaybı olmuyor. Vakumla pişirdikten sonra torbadan çıkarınca içeride kalan su tamamıyla kuşkonmaz özüyle dolu. Hiçbir şey yapmadan tencereye atıp biraz labne peyniri ve yağla pişirince çok güzel kuşkonmaz çorbası elde edebilirsiniz.
Üstüne ne koymalı?
- Hollandaise sos çok yakışır. Sadece zeytinyağ ve tuzla bile yiyebilirsiniz. Kuşkonmaz narin ve yumuşak yapılı bir sebze olduğundan ağır sos koymamalı. Tatlı özüne ters düşecek limon da tercih edilmemeli.
Yanında ne içilir?
- Hafif, çok tatlı olmayan, sek şaraplar. Roze ya da Chardonney.


Kuşkonmaz graten


Düşük enerjili ve lifli bir sebze
İçindekiler
  • 1 bağ kuşkonmaz
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 1 tatlı kaşığı şeker
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağı
  • Hazırlanışı
    1. Kuşkonmazların dışındaki kısmı bir sebze soyacağı yardımıyla soyun.
    2. Kök kısmından 3-4 cm’lik bölümü kesin.
    3. 20 dakika şekerli ve tuzlu suda haşlayın.
    4. Yağlı kağıt serdiğiniz bir tepsiye dizin.
    5. Zeytinyağını üzerlerine gezdirip kağıdı kuşkonmazların uçları açıkta kalacak şekilde üzerine kapatın.
    6. Önceden ızgara konumunda 200 dereceye ısıtılmış fırında uç kısımları kızarana kadar yaklaşık 10 dakika pişirin.

    Notlar
    • Yumurta almak için girdiğim tavukçunun dolabında kuşkonmazları görünce dayanamayıp sordum. Bir tanıdıkları Antalya civarından toplayıp gönderiyormuş. Sayıyla alabiliyorsunuz. Ben de akşam yemeğinde ızgara etin yanına garnitür olarak 8 tane istedim. Satıcı “beyaz mı yeşil mi istiyorsunuz” dedi. Beyazı konserve dışında görmediğim için beyaz istedim. Beyazkuşkonmazın orta Avrupa’da yetiştiğini buralarda olmadığını bildiğim için bu işte bir iş olduğun düşünerek eve geldim. HemenLarousse Gastronomique‘i açıp baktım. Aldıklarım beyaz değil “Sahte YeşilKuşkonmaz”dı. Bu arada okuduğuma göre 100 gramında 25 Kcal varmış ve A le C vitamini açısından çok zenginmiş.
    • Yine okuduğuma göre ne iş için kullanılacak olursa olsun mutlaka ön haşlamaya tabi tutulması gerekiyormuş. Gevrek kalması için ise uçların tencerenin dışında kalacak şekilde haşlanması tavsiye ediliyor.
    • 2 ilâ 4 dakika haşlanıp, kurulandıktan sonra derindondurucuda saklanabilirmiş.
    • Seçebiliyorsanız ince olanlarını almayı tercih edin.
    • Aslında graten denilince aklımıza beşamel sos geliyor. Buradaki gratine etme işlemi münasebetiyle adı graten olmuş. Yine Larousse’taki tarife göre üzerine permasan peyniri serpmek gerekiyordu. Zeytinyağı yerine de tereyağ kullanmak.


Kansere Karşı Domatesten 17 Kat Daha Etkili güz yemişi


Kansere Karşı Domatesten 17 Kat Daha Etkili



Kanseri önleyen madde olarak bilinen ”likopen içeriğinin” domatesten 17 kat daha fazla olduğu belirtilen ”Güzyemişi”nin üretimi için Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde (OMÜ) çalışma başlatıldı.
OMÜ Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Çelik AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’de yeni bir ürün olan ”güzyemişi”nin Çin, Japonya ve Güney Kore gibi Asya ülkelerinde ”Elaeagnus Umbellata” adıyla bilindiğini ve bu ülkelerde sıkça tüketildiğini söyledi.
Yapılan araştırmaların likopenin bir çok kanser türünü önlediğine ve kalp sağlığına da iyi geldiğini ortaya koyduğunu vurgulayan Çelik, güzyemişinin domatesten 17 kat daha fazla likopen içerdiğini bildirdi.
Prof. Dr. Çelik, Asya orijinli bir bitki olan güz yemişinin çok hızlı ve kolay yetiştiğini dile getirerek, şu bilgileri verdi:

”Güz yemişinin meyvelerinin içeriğinde likopen maddesi bulunuyor. Birçok kanser hastalığını önleyen madde olarak bilinen likopen içeriği güzyemişinde domatesten 17 kat daha fazladır. Likopen domatesin dışında, karpuz, pembe greyfurtta bulunuyor. Antibakteriyel bir meyvedir. Sağlık açısından son derece önemlidir. Prostat kanseri, pankreas kanseri gibi birçok kansere yakalanma riskini azaltmaktadır. Ayrıca kalp kaslarını güçlendiren ve kolesterolü düşüren bir meyvedir. Hücrelerin yenilenmesini sağlar. Biyoaktif bileşikler, esansiyel yağ asitleri, beta karoten, lutein, A, C ve E vitaminlerince zengindir.”
Yetiştirildiği ülkelerde büyük ilgi gören ve ekonomik getirisi yüksek olan güzyemişinin üretimini yapmak için Samsun’da iki ayrı köyde deneme üretimlerine başladıklarını belirten Çelik, sürdürülen altyapı çalışmaları ile söz konusu bitkinin yöre insanının yüzünü güldüreceğine inandığını ifade etti.
Prof. Dr. Hüseyin Çelik, güzyemişinin eksi 40 dereceye kadar soğuğa ve kurak koşullara dayanan bir yapısı bulunduğunu dile getirerek, güzyemişinin Türkiye’de alternatif ürünler içinde en kolay ve ekonomik yetiştirilebilecek bir meyve olduğunu anlattı.
Güzyemişinin Asya ülkelerinde çeşitli şekillerde tüketildiğini belirten Çelik, güzyemişinin taze meyve, meyve suyu, reçel, jöle, sos, kuru meyve olarak tüketildiğini, yaprak, kök ve çiçeklerinden ise ilaç sanayisinde yararlanıldığını kaydetti.
Çelik, güzyemişinin Uzakdoğu’da geleneksel besin kaynaklarından biri olarak tüketildiğini de sözlerine ekledi.
-LİKOPEN
Likopen, sebze ve meyvelerde doğal alarak bulunan karoten familyasına ait bir pigmenttir. Bir çok araştırma göstermiştir ki likopen prostat kanseri, sindirim sistemi, göğüs kanseri, akciğer kanseri ve yaşlılıktan dolayı oluşan kalp dejenerasyonunu aktif olarak engelleyebilir.
Güz yemişi , Elaeagnus Umbellata, Çıngıl iğde hakkında detaylı bilgi ve resimleri :
Dalları yanlara ve aşağıya sarkık, dağınık tepeli, 3 m’ye kadar boylanabilen kışın yaprağını döken çalılardır. Sürgünleri genellikle dikenli, sarı kahverengi ve çıplaktır. Yapraklar dar eliptik ya da ters yumurtamsı biçimde, 3-7 cm uzunluğunda, sivri uçlu ve dip tarafı kama şeklindedir. Ayanın üst yüzü yıldız biçiminde kepeksi pullarla örtülüyken daha sonra bunlar dökülür, çıplaklaşır. Alt yüzündeki pulların rengi ise gümüşidir. Ayanın kenarı ondüleli, dalgalıdır. İlkbaharda açan çiçekler, son yılın sürgünlerinin orta ve dip taraflarında bulunur. 1-7 çiçek bir arada, bir sap üzerinde yer alır; güzel kokar. Taç yaprakları sarımtırak beyaz renklidir. Küre ya da yumurta biçiminde 6-8 mm çapındaki meyveler kırmızı renkli ve ekşi elma tadındadır.
Vatanı Çin ve Japonya’dır. Kumlu topraklarda güzel gelişir. Kuşlar tarafından taşınan bol meyveleri ve tohumlarının kolay çimlenmesi dolayısıyla Amerika’da istilacı bitkiler arasında yer almaktadır.








güz yemişi (güz zeytini)resimleri

Ayrık Otu (Agropyrum Repens)

Ayrık Otu (Agropyrum Repens)


Ayrık Otu, Bahçivanların ve Bahçe sahiplerinin korkulu rüyasıdır.
Her türlü ortamda ve şartlarda yaşayabilen Ayrık otu; Tohumla ve köklerle çoğalır. Koparılan ayrık kökleri parçalandıkça, her parça yeni bir bitki demektir. Kuraklığa ve kötü şartlara çok dayanıklıdır. Büyümeye başladığı toprağı kısa zamanda istila eder. Başka bitkilerin büyümesine ve gelişmesine fırsat vermez.>

- Çiftçinin biri, bahçeyi temizler. Çıkan ayrık otlarını bahçe duvarından dışarı atar.
Bir parça ayrık kökü, duvarın üzerinde kalır. Yedi yıl sonra esen rüzgarla bahçeye düşer. Bir müddet sonra yeşerir. Kökünü toprağa atar.

“- Az kalsın güneşte kuruyacaktım.” der.

Söz konusu otun ne derece mukavemetli bir bitki olduğuna siz karar veriniz.
• Ayrık Otunun en emin temizleme yöntemi toprağı çatal bel ile belleyip, ayrık köklerini elle temizlemektir.

Ayrık Otunun İnsan Sağlığı İçin Faydaları:
Kökleri toplanarak yıkanır. Gölgede kurutulur. (Domuz ayrığı zararlıdır.) Kurutulan kök ezilir. 1 Litre suya 1 su bardağı katılır. Kaynatıldıktan sonra süzülür. Günde 3-4 defa Bir çorba kaşığı içilir:
• Mide ve bağırsak iltihaplarında faydalıdır.
• İdrar yanmalarını keser.
• İdrar söktürür.
• Böbrek ağrılarına faydalıdır.
• Kanı temizler.
• Terlemeyi sağlar.
• Albümini atar.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Yemeklik Endemik Bitkiler

Yemeklik Endemik Bitkiler


Orkide :
Ülkemizde endemik orkide çeşitleri vardır. Bunlardan sahlep yapılabilmekte, K. Maraş ilinde ise dondurmalara katılmaktadır. Maraş Dondurmasının meşhur olmasının kaynağında orkidelerden elde edilen sahlep önemli rol oynamaktadır. Nitekim bu ilimizde endemik olarak Cephalanthera kotschyana, Dactylorhiza Osmanica (Osmaniye orkidesi) orkideleri yetişmektedir.
Badem:
Ülkemizde endemik badem ağaçları bulunmakta olup, bunlar Elazığ, Hakkari, Mersin, Maraş ve Van'da yetişmektedirler.
Tere:
Salatalarda kullanılan terenin ülkemizde birkaç endemik çeşidi olup, bu türler ülkemizin Adana, Bitlis, Hakkari, Kastamonu, Konya, Maraş, Niğde ve Van illerinin endemik bitkilerindendir.
Kuşkonmaz:
Önemli bir besin maddesi olan kuşkonmaz sebzesinin ise 3 ilimizde endemik olarak bulunduğu bilinmektedir. Antalya'da Asparagus Lycicus (Likya kuşkonmazı), Konya ve Mersin'de Asparagus Coodei, Yine Konya'da Konya'nın antik dönemdeki ismiyle adlandırılan Asparagus Lycaonicus (Likonya veya Konya Kuşkonmazı)
Pancar:
Ülkemize endemik olan iki adet pancar bitkisi vardır ve isimleri bulundukları bölgelerle ilgilidir. Adanada Beta Adanensis (Adana pancarı) ve Çanakkalede Beta Trojana (Troya Pancarı).

Kiraz:
Ülkemiz kiraz çeşitleri açısından da endemik bitkilere sahiptir. Örneğin Amasya, Erzurum, Kayseri, Niğde ve Tokat illerinde Cerasus İncana, Erzincanda Cerasus Erzincanica (Erzincan kirazı), Sivas'ta Cerasus hippophaeoides türleri ülkemizin endemik kirazlarını oluşturmaktadırlar.

Nohut:
Antalya'da Cicer İsauricum, Mardinde Cicer reticulatum ülkemizin endemik nohutlarıdır.

Keten:
Dokumacılık ve yemek sektöründe yararlanılan keten bitkisinin endemik çeşitleri açısından ülkemiz oldukça zengindir. Birçok ilimizde bu bitkinin birkaç tane endemik olanı görülmektedir. Örneğin Adanada Linum Pseudanatolicum, Amasyada (4 adet endemik) Linum ..anatolicum (Anadolu keteni), Ankarada (3 tane), Antalya'da (3 tane) Linum Pamphlyicum (Pamfilya keteni), Denizli (3 adet ) örnekleri verilebilir.

Kekik:
Endemikkekik türleri açısından da ülkemiz çok zengindir. Örnek olarak; Adanada Origanum amanum (Amanos kekiği), Afyonda Origanum Sipyleum (Spil kekiği), Tuncelide Origanum munzurensis (Munzur kekiği) sayılabilir.

Madımak:
Kırsal kesim insanlarımızda önemli bir yiyecek maddesi olan, hatta türkülerde bile adı geçen madımak bitkisinin ülkemizde zengin endemik türleri olduğu görülmektedir. Örneğin Afyonda Polygonum Afyonicum (Afyon madımağı), Antalyada P. salebrosum, Kayseride Polygonum cappadocicum (Kapadokya madımağı), Muğlada P. Karacae, Samsunda Polygonum Samsunicum, (Samsun madımağı), Sivasda Polygonum Sivasicum (Sivas Madımağı) verilebilecek örneklerdir.

Armut:

Ülkemizin endemik armut çeşitleri açısından da zengin olduğu görülmektedir. Örneğin; Antalyada Pyrus boisseriana... crenulata, Bingölde Pyrus yaltirikii, Bitlis, Diyarbakır, Samsun ve Elazığda Pyrus Syriaca, Hakkaride Pyrus Hakkairica ve P. Solicifolia (Hakkari 3 adet armut çeşidi ile en zengin ilimiz), Uşak'ta Pyrus Anatolica örnekleri verilebilir.

Çavdar:
Ülkemizde bir tane endemik çavdar bitkisi vardır (Secale cereale ...ancestrale). Bu bitkimiz Ağrı, Bingöl, Gümüşhane, Kars, Kayseri, Mardin, Muş; Nevşehir, Tunceli ve Van illerinde doğal olarak yetişmektedir.

Çemen:
Çemenin zengin endemik türleri Anadoluda bulunmaktadır. Örneğin Ankara, Bilecik, Muğla ve Urfada trigonella Cretica, Antalyada Trigonella Lycica (Likya çemeni), Mersin'de Trigonella cilicica (Kilikya çemeni), Muğla ve Bursada T. Sirjaevii örnek gösterilebilir.

Üvez:

Türkiyenin tek endemik üvez çeşidi Rize ilinde bulunmaktadır: Sorbus caucasica var. yaltirikii. Ancak bu üvez türünün korunması gerekmekte olup yok olma tehlikesi altındadır.

Adaçayı:
Ülkemiz endemik adaçayı türleri açısından çok zengindir. Bir çok ilimizde birden fazla endemik adaçayı türleri bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse; Adanada Salvia cilicica (Kilikya adaçayı), Afyonda Salvia Pisidica (Pisidya adaçayı), Aydın ve İzmirde Salvia Smyrnaea (İzmir adaçayı), Malatyada Salvia... euphratica (Fırat adaçayı), Yozgatta Salvia Yosgadensis (Yozgat adaçayı) ilginç isimli adaçaylarıdır.

Safran:
Literatürdeki ismi Crocus(Çiğdem) olan safran bitkisi Safranbolu'da yetişmektedir. Safran, yöresel bir yemek olan Zerde Tatlısı ve pilavlarda kullanılmaktadır. Safranbolu ve çevresi de endemik Çiğdem çeşitleri açısından zengindir (Crocus Ancyrensis, Crocus Biflorus, Crocus Danfordae, Crocus Abantensis, Crocus Pastolazzae).

Turp:
icotia carnosula adlı turpgiller ailesine mensup endemik bir bitki Antalya ve Muğla'da yetişmekte, yöre insanı bu bitkiyi taze veya pişirerek yemektedir.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Kamkat Fortunella -Süs Mandalinası

Kamkat fortunella (Süs Mandalinası)

KAMKAT 
Kamkat : Kumquat, fortunella spp. swingle.
Kamkat, Turunçgiller içinde küçük mücevher olarak adlandırılır "the little gems of the citrus family"
Kamkat Çincede altın portakal manasına gelir "gold orange".
Dünyada kabuğu ile beraber yenilen tek narenciye çeşididir. Anavatanının Çin olduğuna inanılır. Batı dünyası ile tanışması 19.yüzyıl ortalarında olmuştur.
Dünya da, Çin, Japonya, Amerika, Porto Riko, Guatemala, Kolombiya, Brezilya ve Güney Hindistan da yetişir.
Türkiye de ise, Rize'ye 50-60 yıl önce Batum'dan gelmiş olan kamkat uzun zaman nasıl değerlendirileceği bilinemeden kalmıştır.

Biz onu önce süs mandalinası diye bildik. Sonra adının King Kong olduğu söylendi. Onu bahçedeki mandalinaların bir türü sandık, oysa yalnızca narenciyenin yakın akrabasıymış. Zaten her yıl bizi kandırmasından da belli. Her yıl, tamam artık, bu yıl meyve vermeyecek, hala çiçek açmadı diyoruz. Sonra Temmuz sonu - Ağustos başı ilk goncalar patlıyor. Meyvesi de bütün yıl üstünde kalabiliyor. Görünüşü pek süslü olduğundan meyvelerinin yalnızca fazlasını alıyoruz. Bitkiyi fazla yormamak için. Topladığımız meyveleri votkayla dolu bir şişeye atıp bozdolabına koyuyoruz. Güzel oluyor.
Süs bitkisi diye onu saksıda büyütüyoruz. Her yıl kök bakımı yapıp yeni toprakla karışık keçi gübresi koyarak tekrar aynı saksıya yerleştiriyoruz. Biraz bonsai muamelesi görüyor. Taze sürgünlerde Narenciye ile aynı yaprak kıvrılmasına (güve) maruz kalmakla birlikte biraz daha dirençli. Ama bu, hep el altında durmasından kaynaklanıyor da olabilir.
 
Rutaceae ailesinden. Anavatanı Çin ve Vietnam. Batı dünyası ile tanışması 19.yüzyıl ortalarında olmuş. Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde yetiştirilmeye çalışmişsa da en iyi meyve oluşumu Rize ilinde sağlanmış. Rize'ye ise 50-60 yıl önce Batum'dan gelmiş ancak uzun zaman nasıl değerlendirileceği bilinemeden kalmış.

Kullanımı
 * Kamkat genelde taze meyve olarak kabuğu ile birlikte yenilir.
* C vitamini bakımından zengin olan kamkat, kabuğu ile beraber yenildiğinde gribal enfeksiyonları önlemede önemli rol oynamaktadır.
* Reçel ve marmelatı yapılır.
* Çok değişik bir aroması vardır.
* Meyve suyu ve sos olarak kullanılır.
* Dünya'nın en pahalı restaurantlarında tatlı ve salatalarda en gözde yeri alır.
* Alkollü içki masalarının bulunmaz çok değerli mezesidir.

Evinizin balkonunda bir meyve ağacı 

Kamkatın en önemli özelliklerinden biride süs bitkisi olarak kullanılmasıdır.
Uzun yıllar değeri bilinmeyen ve son yıllarda özellikleri belirlenen kamkatın süs bitkisi olarak evlerin balkonlarında, çevre düzenlemesinde, yazlık bina ve villaların bahçelerinde kullanabilinecek tek narenciye çeşididir.

Bitki üzerinde bir yıl meyve
-Kamkat, üç yaprak anaç üzerine göz aşısı yapılarak üretilir.
-Erkek ve dişi organları aynı çiçek üzerinde olduğundan tek bir kamkat bitkisi her yerde çiçeğe ve meyveye yatabilmektedir.
-Meyveler iri zeytin büyüklüğünde olup Nisan-Mayıs aylarında yeme olgunluğuna erişmektedir.
-Meyve koparılmazsa bir yıl bitki üzerinde kalabilmekte, aynı lezzetle yenebilmektedir.


Çeşitleri

Kültür altına alınan, yiyecekleri için yetiştirilen kamkat'ın tanınmış çeşitleri şunlardır:

* Hong Kong: Chin chü, shan chin kan ve chin tou olarak adlandırılırlar. Hong
Kong ve Çin'in bazı dağlık bölgelerinde yetişir. Çevre genişliği 1.6-2 cm civarındadır. Olgunlaştığında zayıf ve fazla etli olmayan kabuğu soyulur. 3-4 küçük çekirdeği bulunur.
* Marumi: Japonya orjinli olup Meyve hafif basık küre şeklinde yuvarlaktır. Uzunluğu 3.2 cm kadardır. Altın sarısı renktedir. Meyve aromatic ve baharatımsıdır. 4-7 çekirdeği bulunur. Ağacı 2.75m'ye kadar ulaşır. Küçük yapraklıdır. Aynı sezon için de oluşabilecek soğuklara karşı daha dayanıklıdır.
* Meiwa: Japonya orjinlidir. Kısa yuvarlak bir yapıda olup 4 cm'lik bir genişliğe sahiptir. Kabuk portakal sarısı renkte olup çok kalındır. Meyvesi tatlı olup 7 çekirdeğe sahiptir. Sık sık çekirdeksiz veya daha az çekirfdekli olanlarına da rastlamak mümkündür. Çin'de de yaygın olarak bu çeşit yetiştirilir. Taze olarak yenilmek için en ideal kamakat'dır.
* Nagami: Çin'den dünya'ya yayılmıştır. 4-5 dilimlik meyvesi olup. 2-5 çekirdeği vardır. Yuvarlak olup 4-5 cm büyüklüğe erişirir. Mevsimi Ekim'den Ocak ayına kadardır. Ağacı 4.5m'ye kadar ulaşır.



Gıda Değeri
100 Gram Kamkat'ın Gıda Değeri
-Kalori 274
-Protein 3,8 g
-Yağ 0,4 g
-Karbonhidratlar 72,1 g
-Kalsiyum 266 mg
-Fosfor 97 mg
-Demir 1,7 mg
-Sodyum 30 mg
-Potasyum 995 mg
-Vitamin A 2.530 I.U
-Thiamine 0,35 mg
-Riboflavin 0.40 mg
-Ascorbik Asit 151 mg
* Bu değerler United States Department of Agriculture alınmıştır.

Polen İşgali Altındaki Şehirlerimiz

Polen İşgali Altındaki Şehirlerimiz

Gecenlerde bir gazetede Izmir`e bu yil 30 ton polen yagacak baslikli bir haber okudum. Yazinin detayinda, kent ici yesil alanlarda meydana gelen artis sonucu bu yil her zamankinden daha fazla polenin sehir uzerine yagacagini ve bunlarin buyuk bir kisminin da bu cografyaya yabanci hibrit turlerin polenleri oldugu yaziliydi. Bu haber bana yurt disinda (Ingiltere) hava durumu ile birlikte alerjik bunyeli insanlar ve astim hastalari icin polen durumu sunulmasini ve bu konuyla ilgili New Scientist dergisinde 2001yilinda yayinlanan bir makaleyi hatirlatti.

  Makaleyi Kaliforniyali bir bahce bitkileri uzmani "Alerjiden Uzak Bahcecilik" kitabinin, yazari Thomas Ogren yazmisti. Ogren makalesinde, dunyanin bircok ulkesinde ozellikle gelismis ulkelerde saman nezlesi, astim vb. Gibi alerjik hastaliklarda bir artisin soz konusu oklugundan bahsetmekteydi. Makalede bu artisin, dogadan yada dogal hayattan ayri "modern bayat" adini verdigimiz yesilden uzakta yasamamizdan kaynakligi gibi bir kabullenmenin varoldugundan, ancak yazarin bu fikre katilmadigindan bahsedilmekteydi. Yazara gore, bu artisin asil sebebi dogadan yada yesilden uzak kalmamiz degildi, aksine yasadigimin bu hayat icinde yesile olan ozlemimizden ve bunun sonucu olarak sehirlerimizin yesillendirilmesinden kaynaklaniyordu. Ogren'in iddiasina gore uzun donemdir caddelere yanlis agaclar, park ve bahcelere de yanlis bitkiler dikiliyordu.
Ögren'in iddialarını biraz açacak olursak; Dünya Üzerindeki birçok ülkede peyzaj mimarları şehri yeşillendirmek amacıyla sayılan iki düzineyi geçmeyen aynı tür bitkileri tekrar tekrar kullanmaktadır. Eğer bu çalı yada ağaç formundaki bitkiler ayrı eşeyliyse, genellikle sadece erkek bitkiler tercih edilmektedir.
Günden güne park-bahçe ve caddeleri mi/dr mükemmel çiçekli, böceklerle tozlanan ağaç yada çalıların yerim rüzgarla tozlanan türler almaktadır. Yeşile olan özlemin artmasıyla da bunların sayısı artmaktadır. Bunun başlıca sebepleri arasında, dişi bitkilerin eski tohumlarını, tohum kabuklarını veya meyvelerini dökerek bahçe ve sokaklarda kırlı bir görüntüye neden olması sayılabilir. Erkek bitkilerde ise bu kirlilik görülmez. Erkek bitkilerin tek dezavantajı çok aşırı miktarda polen üretmeleridir.


Peki polenin sağlımız üzerine etkisi nedir?




Polenlerin elektron mikroskobu görüntüleri

Polen kaynağına ne kadar yakınsanız, o kadar çok etkilenirsiniz. Bahçemizde bulunan alerjik polen üreten bir bitki ya da ağaç sizi caddenin köşesinde bulunan aynı bitki ya da ağaca göre on kat fazla etkiler. Eğer bir de alerjik bir bünyeye sahipseniz, bu sızı on kat daha fa risk altına sokacaktır.

Günümüzde dunun nedir?


Maalesef günümüzde dikilen çalı yada ağaçların ne kadar polen ürettiği üzerinde ya çok az durulmakta veya biç durulman laktadır. Gazetede verilen haber bunu doğrular niteliktedir. Güllümüzde alerjik hastalıkların durumuna baktığımızda ise bununla paralel bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Çünkü bundan yirmi yıl Öncesine göre dünyada görülen alerjik hastalıklar iki, üç hatta dört kat artmıştır. Ve bu rakam artmaya devam etmektedir. Çünkü dikilen ağaç ya da çalı türüne göre on ila kırk yıl arasında değişen bir süre sonunda üreyebilecek yani polen üretebilecek olgunluğa ulaşmaktadır. Daha önceden veya günümüzde dikilen ağaç ya da çalılar polen üretmeye başladıkça, yıldan yıla şehir üzerine yağan polen miktarı artacak ve her sene daha fazla insan bu polenlerden etkilenecektir.

Yıldan yıla daha fazla insanın polenler nedeniyle işkence çektiği, özellikle alerjik bünyeli insanlar için yaşamanın daha zorlaştığı şehirler kaderimiz mi?

Elbette ki değil. Doğal bitkilerden ortama salınan polenler de hesaba katılarak peyzaj mimarları daha az polen üreten yada daha az alerjik polen üreten çim-çiçek-çalı ve ağaç türlerini kullanabilirler. Ya da alternatif olarak ayrı eşeyli bitkilerden meyve ve tohum dönemindeki sadece gözle görünen kirliliği göze alıp, dişi bitkileri kullanabilirler. Diğer bir alternatif de rüzgarlarla tozlaşan bitkiler yerine böceklerle tozlanan bitkilerin tercih edilmesidir. Her alternatifte de daha az polen ve daha sağlıklı şehirlere kavuşmuş oluruz. Özellikle son alternatif hesaba katıldığında, doğal olarak daha çok arı ve kelebeğimiz olabileceğini de unutmamak gerekir.

yazar:Yar. Doç. Dr. Halil AYDIN
Kaynak: www.ekolojimagazin.com/


Alttaki makale polen alerjisiyle ilgili üşenmeden lütfen okuyun



Alerji Mevsimi Başladı



İlkbahar aylarında artan polenler nedeniyle alerjik astım hastalarını uyaran uzmanlar, saman nezlesi olarak bilinen alerjik rinitin ise....

Saman nezlesi, bahar alerjisi ya da yaz gribi olarak isimlendirilen alerjik rinit, kişilerin duyarlı oldukları alerjenler ile teması sonrası ortaya çıkan ve çok sayıda kişiyi etkileyen bir hastalık.
Ağırlıklı olarak burun iltihabı belirtilerinin bulunduğu hastaların önemli bir kısmında alerjik astım, konjonktivit ve deri hastalıkları da görülüyor. Alerjik rinitin başlıca belirtileri; burunda kaşıntı, tıkanıklık, akıntı, hapşırma, kuru öksürük ve boğaz kaşıntısı.
Başta polenler olmak üzere; küf mantarları, çeşitli gıdalar (yumurta, çilek, balık gibi), ev tozu, kedi ve köpek gibi hayvan tüyleri ve çeşitli kimyasallar da hastalığa neden olabiliyor. Alerjik riniti olan kişilerde sinüzit, kulak hastalıkları ve geniz eti gelişimi de sıklıkla görülüyor.
Alerjik astım tanısını koymanın testlerle artık çok kolay olduğunu belirten Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Levent Tabak, alerjik astımın, genetik olarak alerjiye yatkın olan kişilerin, duyarlı oldukları alerjene maruz kalmalarıyla geliştiğini söylüyor.
Alerjik astımın hava yollarının, mikrobik olmayan iltihabına bağlı gelişen aşırı bronş duyarlılığı olduğunu hatırlatan Prof. Tabak, “Bu kişiler, duyarlı oldukları alerjenler ile temas etmeleri sonucunda; kuru öksürük, nefes darlığı, hırıltı, hışıltı ve göğüste sıkışıklık hissi gibi şikâyetler duyabilmektedir. Bu şikâyetler tekrarlayan nöbetler halinde seyretmekte; şikâyetler geceleri ve sabaha karşı artmakta; alerjenden uzaklaşma ya da ilaç kullanımı sonrasında azalmakta ve hatta tamamen kaybolabilmektedir. Alerjik astım, bazı hastalarda yılın belli aylarında daha fazla görülmektedir” diyor.
Alerjik astımlı hastalarda en sık rastlanılan alerjilerin ev tozu (akar), ağaç ve çimen poleni, kedi-köpek tüyü, hamam böceği ve küf mantarı alerjileri olduğunu belirten Prof. Tabak, şu bilgileri veriyor: “Alerjik astımlı hastalarda çoğu kez tanı, iyi bir hikâye alınması ile konulabilmektedir. Kesin tanı konulabilmesi için kişinin alerjen ile karşılaşması sonrasında şikâyetlerin başlaması ve muayene bulgularının ortaya çıkması; alerjenden uzaklaşması sonrasında ise şikâyetlerin azalıp, kaybolması gerekmektedir. Muayene sırasında tanı, solunum fonksiyon ve çeşitli laboratuar testleri ile konulabilmektedir.
POLENLERDEN KORUNMAK İÇİN BUNLARI YAPIN!
• Doktorunuza danışarak uygun bir yöntem ile hangi polenin bünyenizde alerjiye yol açtığını belirleyin. Her bitki, yılın belli bir döneminde polen ürettiği için alerjik olduğunuz polene göre önceden koruyucu tedaviye başlayarak hazırlık yapabilirsiniz.
• Polen sayısının ılık, kuru ve güneşli günlerde artması; sabahları erken saatlerde ve yağmur sonrasında azalması nedeni ile özellikle polen miktarının fazla olduğu saatlerde, açık alanlarda olabildiğince az sürelerde kalınmalıdır. Çim polenine alerjisi olanlar, bahçe çimlerini kendileri biçmemelidir.
• Polenler ile kaplanma sonucu iç mekânlarda alerjiye neden olma riskine karşı; giysiler ve çamaşırlar yazın açık havada kurutulmamalıdır. Polen mevsiminde pencereler, kapalı tutulmalıdır.
• Eğer mümkün ise polen mevsiminde tatile çıkılmalı ve şikâyetleri tetikleyen polenlerin bulunmadığı, kıyıdaki esintiler vasıtası ile polen sayısının nispeten daha az olduğu deniz kıyısında yer alan bölgelere seyahat edilmelidir.
• Otomobil alma ya da değiştirme ihtiyacı gündeme geldiğinde; polen yakalayıcı hava filtreleri olan otomobiller tercih edilmelidir. Otomobillerinde polen filtresi olan kişiler de otomobillerinin bakımları esnasında polen filtrelerinin değiştirilmesine özen göstermelidir.
• Alerjisi olduğu halde çiçek yetiştirmekten vazgeçmek istemeyenler, böcekler vasıtası ile döllenen renkli süs bitkilerini; örneğin gülü tercih etmelidir. Bu tarz çiçeklerin polenleri, hava ile taşınamayacak kadar ağır olduğu için semptomlara yol açma olasılıkları daha düşüktür.
TANI İÇİN SOLUNUM FONKSİYON TESTİ
Spirometri cihazı ile solunum fonksiyonlarını ölçerek, çeşitli akciğer hastalıklarına tanı koymak mümkündür. Nefes darlığı, öksürük ve göğüste sıkışıklık hissi olan hastalarda bu şikâyetlerin, öncelikle akciğer hastalığına bağlı olup olmadığı araştırılmalıdır. Solunum fonksiyon testleri ile bu şikâyetlerin, akciğer hastalığına bağlı olup olmadığı büyük ölçüde anlaşılabilmektedir.
Solunum fonksiyon testleri ile önce hastanın akciğer fonksiyonları değerlendirilmekte; çıkan sonuca göre ilaç tedavisi uygulanmakta ve yeniden uygulanan solunum fonksiyon testlerinde düzelme gösterilmesi ile tanı konulabilmektedir. Solunum fonksiyonları normal olan kişilerde de bronş provokasyon testi ile yine astım hastalığı olup olmadığı belirlenebilmektedir.”


Eriğin faydaları


Eriğin faydaları


Pazarlarda marketlerde her daim karşımıza çıkan sulu eriklerin tadı kadar sağlığa yararları da önemlidir. İşte eriğin faydaları…



B vitamini içeren erik, kalp, böbrek ve karaciğer hastalıklarına karşı koruyucudur.

Kansızlığı giderir. İştah açar ve ihtiva ettiği lifler nedeniyle hazmı kolaylaştırır. Ancak eriğin fazlası da ishal gibi sorunlara yol açabilmektedir.

Erik ateş düşürücü özelliğiyle de bilinir.

Bünyesinde bol miktarda su bulunduran erik, regl düzenleyici ve idrar söktürücüdür.

Tuzsuz rejim yapan ve romatizma rahatsızlığı olanlara iyi gelir.

Ayrıca erik, potasyum ve magnezyum mineralleri açısından da zengin bir meyvedir.

Eriği tuzla yiyenler dikkat!

Eriği tuzla yemek oldukça sık rastlanan bir durumdur. Tadı çok daha güzel olsa da farkında olmadan aşırı miktarda alınan tuzlar hem suyun vücutta tutulmasına neden olur hem de tansiyon gibi şikayetleri olan kişilerde riski artırır.


milliyet

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Yabani Siyah Pirinç


Yabani Siyah Pirinç


Gelişimsel açıdan antik olan bu siyah pirinç, yaklaşık 12.000 yıl önce Kuzey Amerika’da toprak katmanlarında bulunmuştur. Yerli halk için önemli bir temel gıda maddesi olma rolüne ilave olarak, balıklar ve su kuşları için binlerce yıldır benzersiz bir habitat sağlamıştır.

Küçük siyah hububatlar genellikle uzun, hızla büyüyen darıcan tohumlarıdır. Yabani pirincin lezzetli aroması, mutfaktaki çeşitli benzersiz uygulamalar için elverişlidir. Yabani pirinç temelde Kuzey Amerika’da; en çok da, dünya hasadının yüzde 60’ını teşkil eden California’da yetiştirilmektedir. Yetiştirildiği diğer önemli bölgeler arasında Great Lakes ve Mississippi deltası bulunmaktadır.

Bu siyah pirinç, orijinal olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne özgü tek hububat çeşididir. 10.000 yılı aşkın bir süredir temel gıda maddesi olarak kullanılmıştır. Yabani pirinç, bunu ‘kıymetli hububat’ anlamına gelen ‘Manoomin’ olarak adlandıran Amerika’nın yerli halkınca tarımı yapılır hale gelmiş temel besin kaynağı idi. Vahşi anlamına da gelen Yabani adıyla isimlendirilen bu pirincin hep bildiğimiz beyaz pirincin aksine renginin tamamen siyah oluşu, ince uzun taneleriyle çok özel bir çeşittir. Genetiği ile oynanmamış dünyadaki nadir tahıllardan biri olan siyah pirinçler giderek önem kazanmaya başladı.

Yabani pirinç 70’li ve 80’li yıllarda popüler olmaya başlamıştır. Özellikle leziz ve doğal tadı, yabani pirinci popüler bir garnitür haline getirmiştir. Yabani pirinç saf olarak ya da değirmenlenmiş pirinç ya da esmer pirinç ile harmanlanarak kullanılabilir.

BESİN DEĞERLERİ

Horozibiği, karabuğday, sorgum, çavdar, esmer pirinç ve buğday gibi, yabani pirinç de tam tahıllar kategorisinde bulunmaktadır. Meyve ve sebzeler gibi, hastalıkları önlemeye yardımcı olan antioksidanlar ve bitkisel gıdalar içermektedir. Tıbbi bulgular tam tahılların kalp hastalıkları, felç, kanser, diyabet ve obezite risklerini azaltmaya yardımcı olduğunu kanıtlamaktadır.

100 gr. pişmemiş yabani pirinçteki 14 gr. protein ile yabani pirinç, beyaz ya da esmer pirinçten neredeyse iki kat fazla protein içermektedir ve kalori içeriğindeki fark çok düşüktür. Buna ilave olarak, esmer tahıllarda yüksek oranda riboflavin ve niyasin içeriği bulunmaktadır; karbonhidrat, lif ve mineral açısından zengindirler ve çok düşük oranda sodyum içerirler. Besin öğelerinin bu mükemmel kombinasyonu sayesinde, yabani pirinç dengeli ve sağlıklı bir diyet için idealdir. Yabani pirinç, glütensiz bir besin maddesi olarak, alerjisi bulunanlar için de iyidir ve bu gıda endüstrisinde harikulade bir avantaj sağlamaktadır.

PİŞİRME YÖNTEMİ

Yabani pirincin pişirilmesi kolaydır ve şefin repertuarı için çok yönlü bir malzeme olabilir. Yabani pirinci pişirmek için bir ölçek yabani pirince üç ölçek su yeterlidir. İdeal olarak, yabani pirinci 12 saat süreyle ıslatın. Suyunu boşaltın ve yaklaşık 35 dakika iki kat fazla tuzlu suda pişirin. Yabani pirinç pişirilmeden önce ıslatılmazsa, suyu çekilinceye kadar 45 ila 55 dakika dört kat fazla tuzlu suda pişirin.

Yabani pirincin her zaman kapağı kapalı pişirilmesi gerekmektedir. Ancak, karıştırmak için zaman zaman kapağı açabilirsiniz. Taneler yumuşak olduğunda ve çoğu krem renkli içi açığa çıkaracak şekilde patladığında, yabani pirinç iyi pişmiş demektir. Fazla pişirme tanelerin kırılmasına neden olacaktır. İdeal lezzet için, tanelerin sakızsı dokuları pişirmenin ardından da aynı kalmalıdır.

Tarçınla vanilyanın lezzet dansı

Tarçınla vanilyanın lezzet dansı


Bir yudum sahlepten ya da bir kaşık dondurmadan aldığınız ilk koku salepte tarçın, dondurmada vanilyadır. Her ikisi de parfümüdür severek yediğimiz tatlıların. Bazen anlayamazsınız kokusu mu yoksa tadı mı daha baskın? Hem kokuları hem de tatlarıyla hayatımıza lezzet ve aroma katan çok önemli iki baharattır tarçın ve vanilya. Öylesine hayatımızın içindeler ki aslında, çoğu zaman farkında olmadan tarçınlı kurabiyeler, muffinler, sütlaçlar yiyip vanilyalı kahveler içiyoruz. Şimdi sizi Asya’nın tarçın ormanlarından Orta Amerika ormanlarındaki vanilya meyvelerine uzanan mis kokulu bir yolculuğa çıkarıyoruz…

Tarçının gizemi

Tarçın ağacı (Cinnamomum zeylanicanum) genel olarak Madagaskar, Sri Lanka, Hindistan’ın güney bölgeleri ve Batı Hint Adaları’nda yetişir. Yaz-kış yapraklarını dökmeyen bir ağaçtır. Mutfakta kullanılan tarçın çubukları ( ki çoğu zaman kabuk tarçın olarak ifade edilir) tarıçın ağacı kabuklarının seyrek ve ince olarak rulolanmış iç kısımlarıdır. Bu ağacın kabuklarından elde edilen toz tarçın, mutfakta kullanımı dışında, güçlü kokusu nedeniyle buhurdanlıklarda da yakılan bir baharat olmuş eski çağlarda. Tarçın, tatlandırıcı olarak en fazla Mısır ve Türk mutfaklarında kullanılır. İngilizler elma ve üzümle hazırlanan içkilerde, meyveli keklerde, sıcak çöreklerde, baharatla kaynatılan şaraplarda ve et yemeklerinde; Amerikalılar kek ve hamur tatlılarında kullanırlar bu enfes baharatı. Tipik bir Hint mutfağında evin hanımı, zamanının büyük bölümünü, her yemek için baharat karışımı üretmekle geçirir. Daha ziyade et ve pirinçli yemeklerde kullanılır; ayrıca garam masala (Kuzey Hindistan Bölgesi’nin spesiyal baharat karışımı) ve körinin (Hint kökenli bir baharat karışımı) içinde tatlandırıcı olarak kullanılır. Bir de Anayurdu Çin olan bir tarçın (cinnamomum cassia) türü vardır. Çin tarçını şimdilerde Güneydoğu Asya’nın her tarafında yaygın olarak yetişiyor. Lezzet bakımından biraz daha güçlü ve daha kaba görünüşlüdür. Baharatçılarda diğer tarçın gibi toz ve kabuk halinde satılır.
Seylan tarçınının kabuklarından elde edilen ve uçucu bir yağ olan “tarçın esansı” güçlü kokusu nedeniyle gıda ve parfümeri sanayiinde koku verici olarak kullanılır. Tarçının özellikle elma ile müthiş bir lezzet uyumu olduğundan elmanın kullanıldığı bütün tatlılarda ve hamur işlerinde kullanılır. Almanların ünlü ApfelStrudell’inde olduğu gibi…
Tarçın, bizim mutfağımızda un helvası, boza, salep, aşure, tavuk göğsü gibi tatlıların ayrılmaz bir parçasıdır. Adana, Gaziantep yörelerinde doğumlarda pişirilen ve adına “kaynar” denilen lohusa şerbetinin 7 çeşit baharattan oluşan ana malzemesinden biri tarçındır. Servis edilirken de üzeri bolca tarçın ve cevizle doldurulur. Cevizin kullanıldığı tatlılarda da baharat olarak tarçının kullanıldığını görüyoruz. Sütlü tatlıların, özellikle de tavukgöğsünün vazgeçilmezidir. Mutfağımıza karabiber girmeden önce de pek çok yemekte, sarma ve dolmalarda, özellikle kuzu etli ve kuru meyveli yemeklerde, pilavlarda, hoşaflarda tarçın kullanılırmış. Tarçın, tüm dünyada pastacılığın temel tat, koku ve renk vericilerinden biri. Kurabiyelerden keklere, pastalardan paylara kadar hemen hemen her çeşit tatlıda kullanılıyor.Tadı ve kokusu kadar şifası da güçlü tarçının. Rahmetle andığımız Barış Manço’nun “Nane, limon kabuğu, bir tutam zencefil, biraz tarçın, bir tutam çörek otu…” şarkısında da yerini almış tarçın. Gerçekten de soğuk algınlıklarında göğsü yumuşatıcı, nefes açıcı etkisiyle evlerde hazırlanan pet çok sıcak içecekte kullanılır. Eczanelerde tarçınlı boğaz pastillerini bile bulmak mümkün.

BİLİYOR MUYDUNUZ?


Tarçının sindirim sistemi üzerinde uyarıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı etkisi olduğu gibi doğal bir antiseptik olma özelliği de vardır. Çin tarçını çay şeklinde demlendirilerek kullanıldığında sindirimi kolaylaştırıyor ve rahatlatıcı etki yapıyor. 
Muhteşem parfüm vanilya

Çocukluğumda mahalle bakkalının kapısından girer girmez koklamaya başladığım o beni çekin nefis gofret ve bisküvi kokusu kaynağının vanilya olduğunu taa yıllar sonra öğrendim. Öğrendiğimde de hiç şaşırmadım doğrusu…
Pasta, tatlı, çikolata ve şekerleme dünyasının vazgeçilmez parfümüdür vanilya (Vanilla planifolia). Bütün sütlü tatlılar, pasta kremaları, dondurmalar; taze krema ile hazırlanan mus, parfe, şarlot tipi tatlı ve pastalarda, şeker ve şekerlemelerde kullanılır. Kekler, tart, tartoletlere aroma katar. Sütle mükemmel bir uyum sağladığından sütün kullanıldığı her türlü tatlıda, sıcak veya soğuk içeceklerde vanilya kullanılır. Çoğu tatlı veya pasta reçetesinde “vanilya esansı”, “şekerli vanilin”, “vanilya çubuğu” veya “çubuk vanilya”, “toz vanilya” gibi terimlerle karşılaşılır. Temelde de vanilyanın birkaç çeşit kullanım şekli vardır: “Şekerli vanilin” denilen toz hali, “vanilya esansı” denilen sıvı hali, genelde sanayi tipi üretimde kullanılan “vanilya ekstratı” ve “çubuk” denilen orijinal meyve hali.
Vanilya çubuğu Orta Amerika ormanlarında yetişen tırmanıcı, yani sarmaşık tipi bir orkidenin meyvesidir. Kendiliğinden yetişen vanilya 10-15 m kadar uzayıp destek almak için diğer ağaçların üzerine gelişi güzel yayılarak büyür. Özel olarak yetiştirildiğinde çardak ya da küçük ağaçların yakınlarına dikilerek desteklenir. Meyvesinin kabuğu olgunlaşmadan önce sarı renkli iken toplanır. Kabuğun içinde çok sayıda küçük siyah tohumlar ve yağlı bir öz bulunur. Güneşte ya da fırınlarda kurutulduktan sonra rengi siyaha çalar. Daha sonra nemli yerlerde saklanır ve böylelikle o muhteşem kokusu açığa çıkar. En iyi kalite vanilya Madagaskar’da, Doğu ve Batı Antiller’de yetişir.
Bir çubuk vanilya yaklaşık 5 TL civarında satıldığından günümüzde gerçek vanilya yerine onun öz kokusuna sahip toz halindeki, şekerle karıştırılmış “vanilin” kullanımı yaygınlaştı mutfaklarda. Vanilya kabuklarının alkole yatırılmasıyla elde edilen vanilya ekstresi ve esansı da oldukça iyi birer aroma kaynağı. Ancak toz veya sıvı halde olsun, vanilya iyi saklanmalıdır. Toz hali nemden korunmalı, sıvı hali ise açık bırakılmamalıdır. Tatlılarınızda kullanmak üzere çok basit bir yöntemle evinizde vanilya aromalı şeker hazırlayabilirisiniz. Ağzı kapanabilen bir cam kavanoza pudraşeker veya tozşeker doldurun. 1-2 tane vanilya çubuğunu şekere batırın. Kavanozu kapatıp saklayın. Ayda bir çubuğu değiştirin. Vanilya aromalı şekerinizi dilediğiniz zaman tatlılarınızda, keklerinizde kullanın.
Pastacılıkta tarçın ve vanilya

Kurabiyelerde ve keklerde tatlandırma amaçlı kullanırız. Böğürtlen, çilek, ahududu, frenk üzümü gibi meyveleri toz tarçınla soteleyerek kullanabilirsiniz. Kabuk tarçını da ufak parçalar halinde kırarak soteleme esnasında tavada yağ ile birlikte çevirerek tatlandırabilirsiniz. Profesyonel pastacılar kandil simidi yapımında toz tarçın kullanılır. Tozşekerle tarçını harmanlayıp kurabiyelerin üzerine serperseniz ayrı bir tat ve görüntü elde edebilirsiniz. Şarapla toz tarçın veya çubuk tarçın kaynatılıp nişasta bağlama sırasında sos olarak kullanılabilir. Çubuk tarçını sütle kaynatıp krem patiseri (pastacılık kreması) yapılabilir. Pasta süslemede kullandığımız soğuk veya sıcak jölelerin içine toz tarçın karıştırılarak tatlandırılabilir. Tatlılara toz tarçın eklediğinizde tabakların kenarına da bir süzgeçle toz tarçın elenerek dekor yapılır. Dekor amaçlı kullanılan tulip hamurunun içine ilave edilip farklı bir lezzet oluşturulabilir. Pasta kaplama malzemesi olan şekerli hamurun içine toz tarçın karıştırarak fark yaratabiliriz. Bildiğimiz çikolatalı mus’u beyaz çikolatadan hazırlayıp içerisine tarçın ilave edebiliriz ve dekorunu da çubuk tarçınla süsleyebiliriz. Tarçın sütlü tatlılara çok yakışır. Safir şaraba toz tarçın ve bal eklenerek kaynatılır ve sos olarak kullanılabilir. Erittiğimiz fondan’ın içine toz tarçın karıştırarak donut’ları süsleyebiliriz. Toz şekerin içerisine toz tarçın ekleyip kızarttığınız sıcak donut’ların üzerine serperek tatlandırabilirsiniz. Şekeri karamelize ederken içine bir tutam toz tarçın katarak dekorlar hazırlayabilirsiniz. Yılbaşı kurabiyelerinin pek çoğunda toz tarçın kullanılabilir, yılbaşına özel olan “ginger hamur” dediğimiz hamurun içinde de toz tarçın bulunur. Çocukların çok sevdiği mısır gevreklerinin içine tarçın ekleyerek tatlandırabilirsiniz. Erittiğimiz çikolataya da ilave ettiğinizde farklı bir lezzet yakalanabilir. Pandispanya yaparken vanilya yerine bir tutam toz tarçın ekleyerek lezzetini değiştirmek mümkün. İşlenmemiş çubuk tarçını evimizde dekor olarak kullanabiliriz. Yine aynı şekilde çubuk tarçını pastalarda, keklerde ve kurabiyelerde dekor amaçlı kullanabiliriz. Reçel yaparken toz veya çubuk tarçın kullanarak farklı bir lezzet oluşturulabilir. Çiğ inek sütü  kaynatılırken toz vanilya eklenirse sütün kesilmesini engeller. Kabuk vanilya ile hazırlanan kremalı sos meyveli pudinglerle çok güzel bir uyum sağlar. Vanilya özel kokusuyla kekleri, tart ve tartöletleri de tatlandırır. Bütün sütlü tatlılara yakışır. Pasta kremalarında ve dondurmalarda kullanılır. Taze krema ile hazırlanan mus, parfe, şarlot tipi tatlı ve pastalara farklı bir lezzet katar. Şerbetli tatlılarda da kullanılabilir. Ayrıca kabuk vanilyayı dekor olarak da kullanabilirsiniz.

Gülhan Kara
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
back to top