Sayfalar
▼
22 Ocak 2011 Cumartesi
Kombu Çayı' nın Faydaları ve Yapılışı
Kombu Çayı Yapmak İçin Tarif
1) Üç litre temiz suyu (klorsuz doğal kaynak suyu olursa daha iyi olur) paslanmaz çelik ya da cam tencerede kaynatınız. (Asla alüminyum kap kullanmayınız, zira alüminyum zehirli maddeler içermektedir.)
2) Su kaynamaya başladıktan sonra içine 1/4 litre (1,5 su bardağı) beyaz toz şeker katıp beş dakika daha kaynatınız.
3) Ocağı kapatıp, on poşet siyah çayı suya ekleyiniz. (Alışılmış lipton poşet çayı işe yarayacaktır. Ayrıca koyacağınız 4 poşet şeftali aromalı çay ise çok hoş bir koku verir.)
4) Çayı 15 dakika demlemeye bıraktıktan sonra içindeki çay poşetlerini alınız ve karışımı oda sıcaklığına gelinceye kadar bırakınız.
5) Çayı çok temiz, geniş ağızlı bir cam kavonoza, Borcam cam kaseye yada Pyreks cam kaseye (kurşunlu kristal cam olmamalı) boşatınız. Not: Mantarın yayılabileceği yüzey ne kadar geniş olursa, çay o kadar süratle fermante olur.
6) Bir önceki hafta hazırlamış olduğunuz fermante edilmiş çaydan az miktarda bu karışıma ekleyebilirsiniz. Bu fermantasyon işlemini hızladıracaktır. Asit de mantarın yüzeyde yüzmesini sağlayacaktır. Bu gerekli değildir, fakat tavsiye edilmektedir.
7) Mantarınızı serin suyla ve temiz ellerinizle hafifçe yıkayınız ve çayın üzerine yerleştiriniz
Her zaman mantarın daha açık renkli olan kısmının yukarı doğru bakmasına dikkat ediniz. Bazen mantar kavanozun dibine çökecektir. Yukarıya doğru genellikle kendi kendine çıkar. Bu işlem birgün içinde gerçekleşmezse temiz ellerinizle mantarın tersyüz olup olmadığına bakınız ve tekrar yüzeye yerleştiriniz.
9) Kabı bir tülbent veya örtüyle örtünüz ve çevresine lastik geçiriniz.
10) Kavanozu oda sıcaklığında bırakınız ki, ne çok sıcak ne çok soğuk olmasın. Endirekt ışık olabilir fakat gerekli değildir. Direkt güneş ışığı zarar vericidir. Fermantasyonun ve oluşumun gözlenebilmesi için gerekli ısı 19-29 derece (celcius)’ dur. Ortalama 23 derece (celcius) gerekli ortamı sağlayacaktır.
11) Tat tercihinize göre çayı 4-8 gün fermantasyona bırakınız. 4 günlük fermantasyon sonrası çayın tadı üzüm şırası gibi olur, birkaç gün sonra da biraya ya da hafif şampanya ya benzer 8 günlük fermantasyon sonrası ise bu içecegin tadı sirkeye döner ve daha güçlü tıbbi özellikler kazanır; ev sirkesi olarak ya da antiseptik gargara olarak da kullanılabilir.
Ekstra Mantarlarla Ne Yapmalı? Mantarlar, bedelsiz olarak dağıtabileceğiniz güzel birer hediyedir. İnsanlar, bu kadar farkedilebilen sonuçlara ulaşınca minnet dolu olurlar. Bazı insanlar bunu yiyor ve daha başarılı sonuç elde ettiklerini iddia ediyorlar. Bu mantar, çok kaliteli protein ve B komleks vitaminleriyle doludur.Tadı salamura edilmiş mantar gibidir. Tadı biraz serttir ve pişrmekle yoğunluğu hafifletilmez. Köpekler bazende kediler bunu yemeye bayılırlar. Bazılarının bunu tavuklarına verdiklerini duydum. Ekstra mantarlardan harika gübre yapılır. Aynı zamanda blenderdan geçirip, cilt bakımı için kullanabilir ya da derideki bir yaralanmanın üzerine uygulayabilirsiniz.
Mantar Nasıl Yetiştirilir? Fermante edilmiş çayınızdan bir miktar kavanoza boşaltıp ağzını bir kumaş ile örterseniz bir hafta içinde yeni mantarınız oluşacaktır. Tekrar edelim; bulunduğu ortam ne sıcak ne soğuk olmamalı, sadece hafif ılık olmalıdır. Yeni mantar, önce çayın yüzeyinde bir film kalınlığında olacaktır. Zamanla tamamen olgun bir mantar oluşana kadar kalınlaşacaktır. Yine, kavanozunuzun ağzını çapı kadar çapa sahip olacaktır. Şimdiye kadar varil büyüklüğünde bir kavanozda yetiştirdiğim en büyük mantar yaklaşık 45 cm. çapında ve 10 cm.kalınlığında idi. Onunla bir seferde üç varil içecek yapabiliyordum.
Kombu Çayını Nasıl İçmeli? Kombu çayını (mantar toniğini ) en iyi içme şekli sabahları aç karnına içmektir. En iyi sonuçlar yarım bardak tonik ile yarım bardak taze sıkılmış portakal suyunun karıştırılıp içilmesi ile alınır. Nefis bir kahvaltı içeceği olur. Bu şekilde tadı çok lezzetlenir. Olduğu gibi sadece kendisini içebilir yada az miktarda limon suyu ekleyebilirsiniz. Çok güzel bir öğleden sonra aperatifi olarak ya da spor sonrası susandığı zaman içilebilecek bir içecektir. Yemeklerden önce bir miktar sindirimi kolaylaştırması açısından alınabilir. Önce günde yarım bardak ile başlayabilir ve zaman geçtikçe dozu arttırabilirsiniz.
Kombu Çayının Faydaları
* Ömrü uzatır.
* Tüm salgı bezlerini ve hormon savunmasını uyarır.
* Vücutta sağlıklı bir pH dengesi sağlar.
* Vücuttaki atık madde ve zehirli maddelerin suda çözülebilir hale gelerek atılmasını sağlar
* Kan dolaşımını hızlandırır.
* Metabolizmayı uyarır.
* Kalp atış ritmini düzenler.
* Kanı temizler.
* Sinir sistemini düzenler.
* Yüksek tansiyonu düşürür, huzursuzluğu yatıştırır.
* Sindirim sisteminin daha rahat çalışmasını sağlar ve mide düzensizliklerini giderir.
* Astımı tedavi eder, astım krizlerini giderir.
* Kan şekeri seviyesini sabitleyerek, şeker hastalığını tedavi eder.
* Alerjileri hafifletir ve zamanla giderir.
* Sertleşmiş karaciğeri yumuşatır ve yeniler.
* Böbrek faliyetlerini geliştirir.
* Kanseri önler ve tedavi eder.
* Antioksidant nedeniyle oluşan radyasyona karşı koruyup serbest radikallerle savaşır.
* Hücre duvarının yeniden oluşumunu sağlar.
* Doku sertleşmesini (multiple scloris; MS) tedavi eder.
* Damar sertliğini (arterioscloresis) tedavi eder.
* Elastikiyet sağlar ve gevşek eklemleri kuvvetlendirir.
* Mafsal iltihabı (arthritis) ve romatizmaya iyi gelir.
* Gut hastalığına iyi gelir.
* Böbrekteki ve idrardaki kumu döker, safra kesesi taşlarını düşürür.
* Vücuttaki ürik asit ve kolesterolü suda erir hale getirerek vücuttan atılmasına yardımcı olur.
* Peklik (kabızlık) problemini giderir.
* Hemoroidi tedavi eder.
* Yorgunluk bitkinlik ve sinirliliği giderir.
* Herpes virüsünün soğuk algınlığı ağrılarını ve uçuk oluşturmasını engeller.
* Siğil ve Dysplastik lekeleri yok eder.
* Anjine çare olur.
* Epstein-Barr virüsüne dayanan kronik yorgunluk hissini tedavi eder, öpüşme hastalığı (mononucleosis) iltihaplanmasını iyileştirir.
* Kan sayımını normalize eder.
* Akciğerlerdeki bronşiti, öksürük ve balgamı gideririr.
* Bademcikleri tedavi eder (sirkeleşmiş çay, gargara şeklinde kullanılabilir).
* Kan damarlarını genişleterek ve kardiak kasını uyararak kalp problemlerini giderir.
* Adale ağrılarını giderir.
* Baş ağrılarını yok eder.
* Uykusuzluğu giderir.
* Mikrobik ishali durdurur.
* Koliti tedavi eder.
* Koruyucu bağırsak mikroplarını sağlayan sağlıklı bakteriler ve kolon oluşturur.
* Saç uzamasına yardım eder, kelliği engeller, gri saçın rengini koyulaştırır.
* Görüşü kuvvetlendirir.
* Korneada oluşan formasyonları ve kataraktı giderir.
* Vücut ağırlığını düzenler, yağları yok eder.
* Susuzluğu giderir ve egzersiz sırasındaki performansı artırır.
* Mantar türü enfeksiyonlara (candida gibi) karşı savaşır.
* Kapsamındaki antivirütik ve antibiyotik özellikler sayesinde iltihabi durumları yok eder.
* Cinsel potansiyeli canlandırır.
* Menapoz rahatsızlıklarını düzene sokar.
* Deri üzerindeki yaraları tedavi eder.
* Ciltteki kırışıklıkları, çilleri ve kahverengi lekeleri yok eder.
* Deri nemlendiricisi görevi görür, (Kombu çayı içilerek kullanırken cilde faydalı ise de, deri dışından tatbik edildiğinde de çok etkilidir. Fazla mantarlar blenderdan geçirilerek harika bir cilt bakım kremi elde edilmiş olur.)
* Deriye spreyle ya da sürülerek uygulandığında antibakteriyel asit tabakası görevi görür.
* Sirke formundaki çay, sivrisinek ve pire ısırıklarından, egzamadan ve zehirli bitki dikenlerinden dolayı oluşan kabartıları yumuşatıp rahatlatır. Sirke formundaki çay, saçlar şampuanladıktan sonra durulama suyu ile kullanılırsa çok güzel parlak saçlar oluşur ve saç telleri kalınlaşır. Çay sirke sertliğine geldiği zaman içmek için kuvvetli gelebilir, o zaman bir kavanoza biberiye (rosermary), sarımsak, adaçayı ve acıbiber gibi baharatla birlikte hoş bir salata sirkesi hazırlanır. Sirkeleşmiş çayı cam porselen ve plastik yüzeylerin temizliğinde de oldukça etkilidir. Mexico’da bazı annelerin bana söylediklerine göre, bebekleri ateşlendiğin+A91de, salgı bezleri şiştiğinde veya pişik olduklarında, mantarın kendisini bebeğin bezinin (pedinin) içine koyuyorlarmış. Kombucha T-hücreleri seviyesini yükselttiği ve vücudun bağışıklık sistemine destek olduğu için son zamanlarda HIV virüsü ve AIDS ‘liler arasında da çok popüler olmuştur. Kombucha kullanımı sayesinde AIDS’den kurtulmuş birisini henüz
belgeleyemediysek de, Kombucha kullanımının enerji seviyesini yükselttiği, tende ve cilt renginde bir gelişme durumlarının oluştuğu konusunda raporlar vardır. Listelediklerim, benim şahsi olarak gerçekleştirdiğim, bir çok belgelendirme çalışmalarımın sonucunda gerçekten gelişme ve iyiyleşme gözlediğim vakalar sonrası ortaya çıkmıştır. Herkesin vücut kimyası birbirinden biraz farklıdır dolayısı ile sonuçlar kişiden kişiye değişmektedir.Yıllardır gerçekleştirmekte olduğum çalışma ve araştırmalarım sonrasında şunu söyleyebilirim ki şimdiye dek mantar çayı kullanımının tersi etkisine rastlamadım ve ayrıca çayın sadık ve tutarlı kullanımından sonra da iyileşmeyen hastalık görmedim. Eger siz kullandıktan sonra ters bir etki ya da etkisizlik gözlerseniz lütfen bizi haberdar ediniz. Bir kadının durumu vardı ki kanserin son noktasındaydı ve birkaç haftalık ömrü kalmiştı. Ailesi son çare olarak tedavisi için bana geldi ve kendisine içmesi için Kombu çayı verdim. Kadın çayı içmeye başlar başlamaz kendisini daha iyi hissetmeye başladı. Her ne kadar kanser çok ilerlemiş olduğu için birkaç hafta sonra öldüyse de ailesi yine de
teşekkür etmeye geldi çünkü o, kendisini son günlerde çok daha iyi hissetmişti. Kombu Çayı kullanmaya başlayan bir insan, vücudunda zehirli (toksik) madde fazlaysa vücut, balgamları, zehirli ve ölü hücreleri atarken için için, bir rahatsızlık hisseder. Bu şeyler vücudu terk ederken ve detoksifikasyon (zehirden temizleme) başlarken kişi, bağırsaklarının yumuşadığını, nefesinin kötü koktuğunu ve midesinin hafiften bulandığını hissetmektedir.
1) Üç litre temiz suyu (klorsuz doğal kaynak suyu olursa daha iyi olur) paslanmaz çelik ya da cam tencerede kaynatınız. (Asla alüminyum kap kullanmayınız, zira alüminyum zehirli maddeler içermektedir.)
2) Su kaynamaya başladıktan sonra içine 1/4 litre (1,5 su bardağı) beyaz toz şeker katıp beş dakika daha kaynatınız.
3) Ocağı kapatıp, on poşet siyah çayı suya ekleyiniz. (Alışılmış lipton poşet çayı işe yarayacaktır. Ayrıca koyacağınız 4 poşet şeftali aromalı çay ise çok hoş bir koku verir.)
4) Çayı 15 dakika demlemeye bıraktıktan sonra içindeki çay poşetlerini alınız ve karışımı oda sıcaklığına gelinceye kadar bırakınız.
5) Çayı çok temiz, geniş ağızlı bir cam kavonoza, Borcam cam kaseye yada Pyreks cam kaseye (kurşunlu kristal cam olmamalı) boşatınız. Not: Mantarın yayılabileceği yüzey ne kadar geniş olursa, çay o kadar süratle fermante olur.
6) Bir önceki hafta hazırlamış olduğunuz fermante edilmiş çaydan az miktarda bu karışıma ekleyebilirsiniz. Bu fermantasyon işlemini hızladıracaktır. Asit de mantarın yüzeyde yüzmesini sağlayacaktır. Bu gerekli değildir, fakat tavsiye edilmektedir.
7) Mantarınızı serin suyla ve temiz ellerinizle hafifçe yıkayınız ve çayın üzerine yerleştiriniz
Her zaman mantarın daha açık renkli olan kısmının yukarı doğru bakmasına dikkat ediniz. Bazen mantar kavanozun dibine çökecektir. Yukarıya doğru genellikle kendi kendine çıkar. Bu işlem birgün içinde gerçekleşmezse temiz ellerinizle mantarın tersyüz olup olmadığına bakınız ve tekrar yüzeye yerleştiriniz.
9) Kabı bir tülbent veya örtüyle örtünüz ve çevresine lastik geçiriniz.
10) Kavanozu oda sıcaklığında bırakınız ki, ne çok sıcak ne çok soğuk olmasın. Endirekt ışık olabilir fakat gerekli değildir. Direkt güneş ışığı zarar vericidir. Fermantasyonun ve oluşumun gözlenebilmesi için gerekli ısı 19-29 derece (celcius)’ dur. Ortalama 23 derece (celcius) gerekli ortamı sağlayacaktır.
11) Tat tercihinize göre çayı 4-8 gün fermantasyona bırakınız. 4 günlük fermantasyon sonrası çayın tadı üzüm şırası gibi olur, birkaç gün sonra da biraya ya da hafif şampanya ya benzer 8 günlük fermantasyon sonrası ise bu içecegin tadı sirkeye döner ve daha güçlü tıbbi özellikler kazanır; ev sirkesi olarak ya da antiseptik gargara olarak da kullanılabilir.
Ekstra Mantarlarla Ne Yapmalı? Mantarlar, bedelsiz olarak dağıtabileceğiniz güzel birer hediyedir. İnsanlar, bu kadar farkedilebilen sonuçlara ulaşınca minnet dolu olurlar. Bazı insanlar bunu yiyor ve daha başarılı sonuç elde ettiklerini iddia ediyorlar. Bu mantar, çok kaliteli protein ve B komleks vitaminleriyle doludur.Tadı salamura edilmiş mantar gibidir. Tadı biraz serttir ve pişrmekle yoğunluğu hafifletilmez. Köpekler bazende kediler bunu yemeye bayılırlar. Bazılarının bunu tavuklarına verdiklerini duydum. Ekstra mantarlardan harika gübre yapılır. Aynı zamanda blenderdan geçirip, cilt bakımı için kullanabilir ya da derideki bir yaralanmanın üzerine uygulayabilirsiniz.
Mantar Nasıl Yetiştirilir? Fermante edilmiş çayınızdan bir miktar kavanoza boşaltıp ağzını bir kumaş ile örterseniz bir hafta içinde yeni mantarınız oluşacaktır. Tekrar edelim; bulunduğu ortam ne sıcak ne soğuk olmamalı, sadece hafif ılık olmalıdır. Yeni mantar, önce çayın yüzeyinde bir film kalınlığında olacaktır. Zamanla tamamen olgun bir mantar oluşana kadar kalınlaşacaktır. Yine, kavanozunuzun ağzını çapı kadar çapa sahip olacaktır. Şimdiye kadar varil büyüklüğünde bir kavanozda yetiştirdiğim en büyük mantar yaklaşık 45 cm. çapında ve 10 cm.kalınlığında idi. Onunla bir seferde üç varil içecek yapabiliyordum.
Kombu Çayını Nasıl İçmeli? Kombu çayını (mantar toniğini ) en iyi içme şekli sabahları aç karnına içmektir. En iyi sonuçlar yarım bardak tonik ile yarım bardak taze sıkılmış portakal suyunun karıştırılıp içilmesi ile alınır. Nefis bir kahvaltı içeceği olur. Bu şekilde tadı çok lezzetlenir. Olduğu gibi sadece kendisini içebilir yada az miktarda limon suyu ekleyebilirsiniz. Çok güzel bir öğleden sonra aperatifi olarak ya da spor sonrası susandığı zaman içilebilecek bir içecektir. Yemeklerden önce bir miktar sindirimi kolaylaştırması açısından alınabilir. Önce günde yarım bardak ile başlayabilir ve zaman geçtikçe dozu arttırabilirsiniz.
Kombu Çayının Faydaları
* Ömrü uzatır.
* Tüm salgı bezlerini ve hormon savunmasını uyarır.
* Vücutta sağlıklı bir pH dengesi sağlar.
* Vücuttaki atık madde ve zehirli maddelerin suda çözülebilir hale gelerek atılmasını sağlar
* Kan dolaşımını hızlandırır.
* Metabolizmayı uyarır.
* Kalp atış ritmini düzenler.
* Kanı temizler.
* Sinir sistemini düzenler.
* Yüksek tansiyonu düşürür, huzursuzluğu yatıştırır.
* Sindirim sisteminin daha rahat çalışmasını sağlar ve mide düzensizliklerini giderir.
* Astımı tedavi eder, astım krizlerini giderir.
* Kan şekeri seviyesini sabitleyerek, şeker hastalığını tedavi eder.
* Alerjileri hafifletir ve zamanla giderir.
* Sertleşmiş karaciğeri yumuşatır ve yeniler.
* Böbrek faliyetlerini geliştirir.
* Kanseri önler ve tedavi eder.
* Antioksidant nedeniyle oluşan radyasyona karşı koruyup serbest radikallerle savaşır.
* Hücre duvarının yeniden oluşumunu sağlar.
* Doku sertleşmesini (multiple scloris; MS) tedavi eder.
* Damar sertliğini (arterioscloresis) tedavi eder.
* Elastikiyet sağlar ve gevşek eklemleri kuvvetlendirir.
* Mafsal iltihabı (arthritis) ve romatizmaya iyi gelir.
* Gut hastalığına iyi gelir.
* Böbrekteki ve idrardaki kumu döker, safra kesesi taşlarını düşürür.
* Vücuttaki ürik asit ve kolesterolü suda erir hale getirerek vücuttan atılmasına yardımcı olur.
* Peklik (kabızlık) problemini giderir.
* Hemoroidi tedavi eder.
* Yorgunluk bitkinlik ve sinirliliği giderir.
* Herpes virüsünün soğuk algınlığı ağrılarını ve uçuk oluşturmasını engeller.
* Siğil ve Dysplastik lekeleri yok eder.
* Anjine çare olur.
* Epstein-Barr virüsüne dayanan kronik yorgunluk hissini tedavi eder, öpüşme hastalığı (mononucleosis) iltihaplanmasını iyileştirir.
* Kan sayımını normalize eder.
* Akciğerlerdeki bronşiti, öksürük ve balgamı gideririr.
* Bademcikleri tedavi eder (sirkeleşmiş çay, gargara şeklinde kullanılabilir).
* Kan damarlarını genişleterek ve kardiak kasını uyararak kalp problemlerini giderir.
* Adale ağrılarını giderir.
* Baş ağrılarını yok eder.
* Uykusuzluğu giderir.
* Mikrobik ishali durdurur.
* Koliti tedavi eder.
* Koruyucu bağırsak mikroplarını sağlayan sağlıklı bakteriler ve kolon oluşturur.
* Saç uzamasına yardım eder, kelliği engeller, gri saçın rengini koyulaştırır.
* Görüşü kuvvetlendirir.
* Korneada oluşan formasyonları ve kataraktı giderir.
* Vücut ağırlığını düzenler, yağları yok eder.
* Susuzluğu giderir ve egzersiz sırasındaki performansı artırır.
* Mantar türü enfeksiyonlara (candida gibi) karşı savaşır.
* Kapsamındaki antivirütik ve antibiyotik özellikler sayesinde iltihabi durumları yok eder.
* Cinsel potansiyeli canlandırır.
* Menapoz rahatsızlıklarını düzene sokar.
* Deri üzerindeki yaraları tedavi eder.
* Ciltteki kırışıklıkları, çilleri ve kahverengi lekeleri yok eder.
* Deri nemlendiricisi görevi görür, (Kombu çayı içilerek kullanırken cilde faydalı ise de, deri dışından tatbik edildiğinde de çok etkilidir. Fazla mantarlar blenderdan geçirilerek harika bir cilt bakım kremi elde edilmiş olur.)
* Deriye spreyle ya da sürülerek uygulandığında antibakteriyel asit tabakası görevi görür.
* Sirke formundaki çay, sivrisinek ve pire ısırıklarından, egzamadan ve zehirli bitki dikenlerinden dolayı oluşan kabartıları yumuşatıp rahatlatır. Sirke formundaki çay, saçlar şampuanladıktan sonra durulama suyu ile kullanılırsa çok güzel parlak saçlar oluşur ve saç telleri kalınlaşır. Çay sirke sertliğine geldiği zaman içmek için kuvvetli gelebilir, o zaman bir kavanoza biberiye (rosermary), sarımsak, adaçayı ve acıbiber gibi baharatla birlikte hoş bir salata sirkesi hazırlanır. Sirkeleşmiş çayı cam porselen ve plastik yüzeylerin temizliğinde de oldukça etkilidir. Mexico’da bazı annelerin bana söylediklerine göre, bebekleri ateşlendiğin+A91de, salgı bezleri şiştiğinde veya pişik olduklarında, mantarın kendisini bebeğin bezinin (pedinin) içine koyuyorlarmış. Kombucha T-hücreleri seviyesini yükselttiği ve vücudun bağışıklık sistemine destek olduğu için son zamanlarda HIV virüsü ve AIDS ‘liler arasında da çok popüler olmuştur. Kombucha kullanımı sayesinde AIDS’den kurtulmuş birisini henüz
belgeleyemediysek de, Kombucha kullanımının enerji seviyesini yükselttiği, tende ve cilt renginde bir gelişme durumlarının oluştuğu konusunda raporlar vardır. Listelediklerim, benim şahsi olarak gerçekleştirdiğim, bir çok belgelendirme çalışmalarımın sonucunda gerçekten gelişme ve iyiyleşme gözlediğim vakalar sonrası ortaya çıkmıştır. Herkesin vücut kimyası birbirinden biraz farklıdır dolayısı ile sonuçlar kişiden kişiye değişmektedir.Yıllardır gerçekleştirmekte olduğum çalışma ve araştırmalarım sonrasında şunu söyleyebilirim ki şimdiye dek mantar çayı kullanımının tersi etkisine rastlamadım ve ayrıca çayın sadık ve tutarlı kullanımından sonra da iyileşmeyen hastalık görmedim. Eger siz kullandıktan sonra ters bir etki ya da etkisizlik gözlerseniz lütfen bizi haberdar ediniz. Bir kadının durumu vardı ki kanserin son noktasındaydı ve birkaç haftalık ömrü kalmiştı. Ailesi son çare olarak tedavisi için bana geldi ve kendisine içmesi için Kombu çayı verdim. Kadın çayı içmeye başlar başlamaz kendisini daha iyi hissetmeye başladı. Her ne kadar kanser çok ilerlemiş olduğu için birkaç hafta sonra öldüyse de ailesi yine de
teşekkür etmeye geldi çünkü o, kendisini son günlerde çok daha iyi hissetmişti. Kombu Çayı kullanmaya başlayan bir insan, vücudunda zehirli (toksik) madde fazlaysa vücut, balgamları, zehirli ve ölü hücreleri atarken için için, bir rahatsızlık hisseder. Bu şeyler vücudu terk ederken ve detoksifikasyon (zehirden temizleme) başlarken kişi, bağırsaklarının yumuşadığını, nefesinin kötü koktuğunu ve midesinin hafiften bulandığını hissetmektedir.
Kaynak: Bahçesel
KEFİR
Kefirin gücünün bilinmesi ve isimlendirilmesi 18.yy başlarına kadar uzanır.Kefir tanelerinin Allah’ın Kuzey Kafkasyalı müslümanlara bir hediyesi olduğuna inanılır.Kefir tanelerini her jenerasyon bir sonrakine aktararak devam ettirmiştir.Kefir taneleri bir sülalenin elinde nasıl üretildiği gizlenerek uzun zaman üretilmiştir.
1900 lerin başlarında Tüm Rus sağlıkçıkları derneği Blandov kardeşlerle irtibata geçti, bu kardeşler Kuzey Kafkasya da peynir fabrikası işletiyorlardı. Kardeşlere kefir tanelerini ele geçirmek için yardım edip etmeyeceklerini sordular. Kardeşler bu iş için Irina Sakharova adından yanlarında çalışan güzel bir işçi kızı kullanmaya karar verdiler.Irina Kafkas prensi Bek-Mirza Barchorov’u kefir tanelerinden biraz almak için ikna edecekti. Irina gerçekten prensi güzelliğiyle etkiledi ama prens bu kıymetli probiotik-elması vermeyi inançlarından dolayı reddetti.
Buna rağmen prens irina’dan vazgeçmek istemedi.İrina tam geri dönecekken prensin adamları tarafından kaçırılarak geri getirildi.Geleneklere göre kaçırdığı için evlenmek zorunda olan prens tam bunu gerçekleştirecekken Blandov kardeşler irinayı prensin elinden kaçırdı.Durumu rus çarının mahkemesine götüren irinaya prens altın ve elmaslar teklif etti .İrina ise bunların yerine kefir istedi.Bu sayede elmastan daha değerli kefiri elde eden irina 1908 yılında Moskova’ya ilk kefiri getirmiş oldu.Kefir ilaç olarak tüberküloz hastalarını tedavi etmekte kullanıldı..
İrina 1973 yılında 85 yaşında iken SSCB Besin endüstrisi bakanına bir mektup yazarak kefir’in rus halkına ulaştırılmasındaki oynadığı baş rolü anlatmıştır..
|
|
Likör yapımı
Mutlu günlerimizi, özelliklede bayramlarımızı paylaştığımız likör, meyveden kadehlere uzanan yolculuğu sonunda damaklarda unutulmaz bir tat ve haz bırakıyor. Bu birbirinden renkli, birbirinden keyifli likörlerin üreticisi de Mecidiyeköy'deki likör fabrikasıydı. Ancak dutlarıyla ünlü Mecidiyeköy, önce dutlarından oldu (edildi).
Bir zamanlar en lezzetli dutların yetiştiği Mecidiyeköy'ü, artık çift katlı yolları, gol sesleri ile çın çın öten Ali Sami Yen Stadyumu, yeni yeni fışkıran plazaları, otelleri ve tekel'in likör fabrikası ile biliyoruz.
Kalitesini hiç bozmadan yıllara meydan okuyan fabrika,Türk- Fransız ortak yapımı olan Bilecikte'ki yeni fabrikasına taşındı. Ancak üretim ilk günkü gibi aynı titizlikle devam ediyor. Fabrikanın müdürü "meyve bölgesinden uzaklaşmamız mümkün değil, üretim ve tüketime çok yakın olma zorunluluğu var." derken Türkiye'de en çok içki tüketilen yerin Batı Anadolu olması nedeniyle bu bölgeden kopamadıklarını belirtiyor.
Fabrikayı kuran Fransızlardan kalma 1930 yıllarında meşe ağaçlarından yapılan fıçıların bir bölümü Çanakkale Konyak Fabrikasına . Diğer Likör yapımında kullanılan araç gereç ve makinelerin nostaljik özellik taşıyanları, Ankara'daki Atatürk Orman Çiftliği'nde müzecilik anlayışıyla sergilenecek.
Ramazan ve Kurban bayramlarında; bayramlaşmalarda minik kadehler, çikolata ve içi sürprizli mendillerle ikram edilen likörleri orta yaş ve üzerindekiler hatırlayacaklardır. Özellikle özel günlerde tepsi ve kristal kadehlerde ikram edilen likörlerin kokusunu, karşı konulmaz berraklıktaki renkleri ve nane ile muzun damak ve hafızalarda yerini koruyan tadını unutmak mümkün değil... Bayramlaşmalar azalıp seyahatler artınca bu adetlerde yaygınlığını kaybetti. Ama Türk likörlerinin Avrupalılarla yarışı yükselen kalitesiyle devam ediyor. Kendini yıllar önce kanıtlamış olan Türk likörlerinin özgün üretimi ve eşi bulunmaz özellikteki meyve kullanımıyla haklı şöhrete ve altın madalyalara sahip. Nane, muz, ahududu,gül, portakal gibi çeşitler yarışmaların gediklilerinden.
Türk likörlerinin kalitesine yansıyan özellik, yurdumuzda yetişen emsalsiz meyvelerden geliyor. Ekolojik yapıdaki meyveler birbirine göre bazı farklılaşmalar taşıyor. İklim, toprak güneş etkisinin yanı sıra ülkemizdeki bolluk, ekonomik fiyatlar sayesinde has meyveler kullanılarak üretilen likörlerin baş müşterisi Almanya, İngiltere, Japonya, Finlandiya ve Amerika.
. Likör çeşitleri
Fabrika laboratuvarından likörlerin piyasaya arzına kadar fiziksel ve kimyasal analizi her safhada yapılıyor. Üretim aşamasında çelik tanklarından alınan örneklerde alkol derecesi, şeker miktarı, koku, renk ve berraklıkları inceleniyor.
Elde ediliş itibariyle likörler üç sınıfta toplanıyor.
Yaş meyveden ve otlardan elde edilenler: Bu türde diğerlerinde olduğu gibi alkol, esans ve boya gibi katkı maddeleri karıştırılıp yüzde 25 alkol derecesine indiriliyor. Paslanmaz tanklar içinde 7-20 gün arası dinlendirilen ürün, içime hazır hale getiriliyor.
Yaş meyveden imal edilen likörlerin bir bölümü olgunluk dönemindeki meyvenin etli kısmından yapılıyor. Özel yerlerden temin edilen ahududu, çilek, kayısı ve vişne gibi meyveler, sap ve çekirdeklerin kayışla çıkartılıp değirmenlerde ayrıştırılmasından sonra içine alkol ilave edilmesini takiben üç ay bekletiliyor. Masorasyonda tad veren maddelerin alkole intibakı sonrası filtre preslerle süzülüyor. Eldeki yarı mamul likör enfüzyonları ve çeşitli katkı maddeleri ile son aşamaya getiriliyor. Yaş meyvelerin kabuğundan yararlanılarak yapılan yöntemde ise, özellikli yörelerden alınan mandalin, portakal, limon ve turunç meyveleri kabuklarından soyuluyor. İç meyveler hayır kurumlarına verilirken kabuklar üç ay boyunca alkolde bekletip damıtılıyor. Elde edilen "Destilat" (yarı mamul likör) ilave katkı maddelerle hazır hale getiriliyor.
. Esanstan yapılan likörler:
Muz, nane, gül gibi likör çeşitleri imalinde esans kullanılıyor. Özellikle gül imaliyle ilgili bir de hikaye var. 1990 yılında Fransız degüstatörler fabrikada yaptıkları bir likör içimi sonrası koşup aynada dillerine bakmışlar. Esansla üretilen likör çeşitlerinde likör dili boyarmış. İçtikleri likörle dillerinin boyanmadığını gören degüstatörler fabrika üreticilerini tebrik edip içime devam etmişler.
. Drak likörler:
Altın ve beğendik gibi bir kısmı ithal edilen 24 çeşit ot ve bazı baharatların karışımıyla hazırlanan malzeme, değirmende, öğütülüp alkol ilavesiyle likör haline getiriliyor. Kahve (moko), kakao gibi çeşitlerde çekirdekler kavrulup öğütüldükten sonra alkole yatırılıp destile ediliyor. Özellik taşıyan başka Türk likör çeşitleri de var. Bunlar arasında "bindallı" kabuklu meyvelerin karışımı ile yapılırken "altın" likörü içine ise, 22 ayar varak altını koyuluyor.
Altın madeninin bin yıl öncesine ait olan bir inanışa göre, insan vücuduna direnç kattığı ve sinir sistemini düzenlediği düşünülüyor.
Tekel'in az sayıda ürettiği altın liköründe de, 22 ayar altın zerrecikleri bulunuyor. Alkol derecesi 40, şeker oranı 130 gr/lt. Likör çeşitleri arasında en çok satılan, ferahlatıcı özelliği nedeniyle nane yıllardır birinciliğini koruyor.
Ahududunun rengi ve tadı ise rakiplerinden farklı. Ahududu, özellikle İstanbul'un Tarabya, Baltalimanı, Etiler gibi semtlerinde yetişiyordu. Beton işgaliyle arazi ihtiyacı karşılamayacak duruma gelinmesi nedeniyle ahududu da Boğaziçi'nin Arnavutköy semtinin Osmanlı çileği gibi Karadeniz Ereğli'sinden temin edilir olmuş. Tokalıoğlu kayısısı, Konya ve Iğdır çevresinden, vişne Kütahya ve Afyon'dan, aroması yüksek mandalina Bodrum'dan, portakal Dörtyol, Turunç Adana'dan, limon ise Mersin'den getiriliyor.
Moka, ahududu, çilek, kayısı, limon, vişne, gül, bindallı, mandalina, turunç, kakao, beğendik, muz, portakal, nane, altın, acıbadem olmak üzere 17 değişik likör çeşidi olan Tekel Likör Fabrikası, moda içki akımından da geri kalmayarak yeni ürünler için çalışmalara devam ediyor.
Duyu, birikim, his, tad alma, hassaslık gibi duyguların kadınlarda biraz daha öne çıktığı varsayılan özellikleri ile yeni formülle hazırlanan likörü Türk zevkine uygun nesafette.
Öncelikle belirtmeliyim ki, içki hazırlamak ne kokteyl ne yemek, ne de parfüm yapmaya benziyor. Ortaya bir eser çıkarırcasına yaratıcı olup tadı, kokusu, görünüşü ile herkesin beğenisini kazanmak kolay iş değil. Fakat Tekel Likör Fabrikası elemanları tecrübelerine, kaliteli malzemeyi katarak bunu başarmışlar. inanın "pes doğrusu" dedirtecek lezzeti bulmuşlar.
Emsalleri genzinizi yakıp tatlılıktan içinizi bayıltırken, Tekel'in çalışmasında yudumlama rahatlığı, yutkunma sonrasında ağız içinde bıraktığı tad, genizdeki ferahlatıcı izi, mutluluk, coşku, sevinç veren içimi dudak yalatan tadıyla şeftali, kayısı, vişne, kavun, çilek v.s. gibi meyvelerin en kokulu en olgunlarını dalından koparıp yemiş gibi hissettim kendimi. Üretiminde üç farklı alkole sahip bal renkli asil ve ağırbaşlı likör tarifi için doğrusu var ya; tez hazırlanır!..
Likör Nasıl İçilir
Likörler sek içilebildiği gibi karışımlarla da içilebilir.Kokteyler içinde kullanılan favori içkilerden biridir.
Yeni karışımların içinde kesinlikle likörkullanılmaktadır. Sek içimi tercih ediyorsanız ufak bardakları kullanın.
Likörü buz ile içerseniz muhteşem bir tat eldeedersiniz.Likör ve buz muhteşem bir ikilidir.
Likör içen insanlar buzu tercih etmeleri gerekirler.
Likörler,rom,meyve suları,tonikler ile birlikte kullanıldığında güzel karışımlar elde edilir.Likörler kokteyllerin vazgeçilmez içkileridir.
Likörün kalitesi tadındadır. Daha önce kaliteli bir likör için kişi kaliteli olamayan likörü hemen anlar.Kaliteli bir likör tadındankendini belli eden bir içkidir.
kaynak : http://www.sihirlitur.com/icecekler/index.html
Kalitesini hiç bozmadan yıllara meydan okuyan fabrika,Türk- Fransız ortak yapımı olan Bilecikte'ki yeni fabrikasına taşındı. Ancak üretim ilk günkü gibi aynı titizlikle devam ediyor. Fabrikanın müdürü "meyve bölgesinden uzaklaşmamız mümkün değil, üretim ve tüketime çok yakın olma zorunluluğu var." derken Türkiye'de en çok içki tüketilen yerin Batı Anadolu olması nedeniyle bu bölgeden kopamadıklarını belirtiyor.
Fabrikayı kuran Fransızlardan kalma 1930 yıllarında meşe ağaçlarından yapılan fıçıların bir bölümü Çanakkale Konyak Fabrikasına . Diğer Likör yapımında kullanılan araç gereç ve makinelerin nostaljik özellik taşıyanları, Ankara'daki Atatürk Orman Çiftliği'nde müzecilik anlayışıyla sergilenecek.
Ramazan ve Kurban bayramlarında; bayramlaşmalarda minik kadehler, çikolata ve içi sürprizli mendillerle ikram edilen likörleri orta yaş ve üzerindekiler hatırlayacaklardır. Özellikle özel günlerde tepsi ve kristal kadehlerde ikram edilen likörlerin kokusunu, karşı konulmaz berraklıktaki renkleri ve nane ile muzun damak ve hafızalarda yerini koruyan tadını unutmak mümkün değil... Bayramlaşmalar azalıp seyahatler artınca bu adetlerde yaygınlığını kaybetti. Ama Türk likörlerinin Avrupalılarla yarışı yükselen kalitesiyle devam ediyor. Kendini yıllar önce kanıtlamış olan Türk likörlerinin özgün üretimi ve eşi bulunmaz özellikteki meyve kullanımıyla haklı şöhrete ve altın madalyalara sahip. Nane, muz, ahududu,gül, portakal gibi çeşitler yarışmaların gediklilerinden.
Türk likörlerinin kalitesine yansıyan özellik, yurdumuzda yetişen emsalsiz meyvelerden geliyor. Ekolojik yapıdaki meyveler birbirine göre bazı farklılaşmalar taşıyor. İklim, toprak güneş etkisinin yanı sıra ülkemizdeki bolluk, ekonomik fiyatlar sayesinde has meyveler kullanılarak üretilen likörlerin baş müşterisi Almanya, İngiltere, Japonya, Finlandiya ve Amerika.
. Likör çeşitleri
Fabrika laboratuvarından likörlerin piyasaya arzına kadar fiziksel ve kimyasal analizi her safhada yapılıyor. Üretim aşamasında çelik tanklarından alınan örneklerde alkol derecesi, şeker miktarı, koku, renk ve berraklıkları inceleniyor.
Elde ediliş itibariyle likörler üç sınıfta toplanıyor.
Yaş meyveden ve otlardan elde edilenler: Bu türde diğerlerinde olduğu gibi alkol, esans ve boya gibi katkı maddeleri karıştırılıp yüzde 25 alkol derecesine indiriliyor. Paslanmaz tanklar içinde 7-20 gün arası dinlendirilen ürün, içime hazır hale getiriliyor.
Yaş meyveden imal edilen likörlerin bir bölümü olgunluk dönemindeki meyvenin etli kısmından yapılıyor. Özel yerlerden temin edilen ahududu, çilek, kayısı ve vişne gibi meyveler, sap ve çekirdeklerin kayışla çıkartılıp değirmenlerde ayrıştırılmasından sonra içine alkol ilave edilmesini takiben üç ay bekletiliyor. Masorasyonda tad veren maddelerin alkole intibakı sonrası filtre preslerle süzülüyor. Eldeki yarı mamul likör enfüzyonları ve çeşitli katkı maddeleri ile son aşamaya getiriliyor. Yaş meyvelerin kabuğundan yararlanılarak yapılan yöntemde ise, özellikli yörelerden alınan mandalin, portakal, limon ve turunç meyveleri kabuklarından soyuluyor. İç meyveler hayır kurumlarına verilirken kabuklar üç ay boyunca alkolde bekletip damıtılıyor. Elde edilen "Destilat" (yarı mamul likör) ilave katkı maddelerle hazır hale getiriliyor.
. Esanstan yapılan likörler:
Muz, nane, gül gibi likör çeşitleri imalinde esans kullanılıyor. Özellikle gül imaliyle ilgili bir de hikaye var. 1990 yılında Fransız degüstatörler fabrikada yaptıkları bir likör içimi sonrası koşup aynada dillerine bakmışlar. Esansla üretilen likör çeşitlerinde likör dili boyarmış. İçtikleri likörle dillerinin boyanmadığını gören degüstatörler fabrika üreticilerini tebrik edip içime devam etmişler.
. Drak likörler:
Altın ve beğendik gibi bir kısmı ithal edilen 24 çeşit ot ve bazı baharatların karışımıyla hazırlanan malzeme, değirmende, öğütülüp alkol ilavesiyle likör haline getiriliyor. Kahve (moko), kakao gibi çeşitlerde çekirdekler kavrulup öğütüldükten sonra alkole yatırılıp destile ediliyor. Özellik taşıyan başka Türk likör çeşitleri de var. Bunlar arasında "bindallı" kabuklu meyvelerin karışımı ile yapılırken "altın" likörü içine ise, 22 ayar varak altını koyuluyor.
Altın madeninin bin yıl öncesine ait olan bir inanışa göre, insan vücuduna direnç kattığı ve sinir sistemini düzenlediği düşünülüyor.
Tekel'in az sayıda ürettiği altın liköründe de, 22 ayar altın zerrecikleri bulunuyor. Alkol derecesi 40, şeker oranı 130 gr/lt. Likör çeşitleri arasında en çok satılan, ferahlatıcı özelliği nedeniyle nane yıllardır birinciliğini koruyor.
Ahududunun rengi ve tadı ise rakiplerinden farklı. Ahududu, özellikle İstanbul'un Tarabya, Baltalimanı, Etiler gibi semtlerinde yetişiyordu. Beton işgaliyle arazi ihtiyacı karşılamayacak duruma gelinmesi nedeniyle ahududu da Boğaziçi'nin Arnavutköy semtinin Osmanlı çileği gibi Karadeniz Ereğli'sinden temin edilir olmuş. Tokalıoğlu kayısısı, Konya ve Iğdır çevresinden, vişne Kütahya ve Afyon'dan, aroması yüksek mandalina Bodrum'dan, portakal Dörtyol, Turunç Adana'dan, limon ise Mersin'den getiriliyor.
Moka, ahududu, çilek, kayısı, limon, vişne, gül, bindallı, mandalina, turunç, kakao, beğendik, muz, portakal, nane, altın, acıbadem olmak üzere 17 değişik likör çeşidi olan Tekel Likör Fabrikası, moda içki akımından da geri kalmayarak yeni ürünler için çalışmalara devam ediyor.
Duyu, birikim, his, tad alma, hassaslık gibi duyguların kadınlarda biraz daha öne çıktığı varsayılan özellikleri ile yeni formülle hazırlanan likörü Türk zevkine uygun nesafette.
Öncelikle belirtmeliyim ki, içki hazırlamak ne kokteyl ne yemek, ne de parfüm yapmaya benziyor. Ortaya bir eser çıkarırcasına yaratıcı olup tadı, kokusu, görünüşü ile herkesin beğenisini kazanmak kolay iş değil. Fakat Tekel Likör Fabrikası elemanları tecrübelerine, kaliteli malzemeyi katarak bunu başarmışlar. inanın "pes doğrusu" dedirtecek lezzeti bulmuşlar.
Emsalleri genzinizi yakıp tatlılıktan içinizi bayıltırken, Tekel'in çalışmasında yudumlama rahatlığı, yutkunma sonrasında ağız içinde bıraktığı tad, genizdeki ferahlatıcı izi, mutluluk, coşku, sevinç veren içimi dudak yalatan tadıyla şeftali, kayısı, vişne, kavun, çilek v.s. gibi meyvelerin en kokulu en olgunlarını dalından koparıp yemiş gibi hissettim kendimi. Üretiminde üç farklı alkole sahip bal renkli asil ve ağırbaşlı likör tarifi için doğrusu var ya; tez hazırlanır!..
Likör Nasıl İçilir

Yeni karışımların içinde kesinlikle likörkullanılmaktadır. Sek içimi tercih ediyorsanız ufak bardakları kullanın.
Likörü buz ile içerseniz muhteşem bir tat eldeedersiniz.Likör ve buz muhteşem bir ikilidir.
Likör içen insanlar buzu tercih etmeleri gerekirler.
Likörler,rom,meyve suları,tonikler ile birlikte kullanıldığında güzel karışımlar elde edilir.Likörler kokteyllerin vazgeçilmez içkileridir.
Likörün kalitesi tadındadır. Daha önce kaliteli bir likör için kişi kaliteli olamayan likörü hemen anlar.Kaliteli bir likör tadındankendini belli eden bir içkidir.
Diğer Kokteyller 1/3 Ölçü tatlı vermut 1/3 Ölçü portakal likörü 1/3 Ölçü cin İki parça limon kabuğu ile kırık buzda karıştırılıp servis edilir. Tropikal Kokteyl 3 cl. kakao likörü 3 cl. altın likörü 3 cl. sek vermut 1 damla turunç likörü Shakerde buzla karıştırılıp süzülerek içilir. Peter Pan Kokteyl 1/4 cin 1/4 sek vermut 1/4 şeftali likörü 1/4 taze portakal suyu Soğutulup ayaklı kokteyl bardağı ile servis edilir. Valencia Kokteyl 6 cl. kayısı likörü 3 cl. taze portakal suyu 3 damla turunç likörü Küp buzda shakerde karıştırılıp kokteyl bardağına süzülerek yanına kokteyl kirazı veya küçük bir dilim portakal konularak kadehin dekoru tamamlanabilir. Hunter (Avcı kokteyl) 2/3 viski 1/3 vişne likörü 3-4 parça küp buzla com kapta bar kaşığı ile karıştırılıp süzüldükten sonra kokteyl kirazıyla ilaveli servis edilir. Grasshopper (Çekirge kokteyl) 1/3 nane likörü 1/3 kakao likörü 1/3 taze krema Shaker kabında buzla beraber iyice karıştırılıp kokteyl bardağına süzülerek içilir. Son yıllara damgasını vuran ferahlatıcı kokteyl özellikle Bodrum barlarının gözdesi 5 cl Bacardi 1 taze lime veya ½ limon suyu 2 kaşık esmer şeker 8 nane yaprağı Soda Kırık buz Nane, lime ve şekeri tahta tokmak ile ezilir. Bacardi eklenir. Bardağı buz ile doldurup ve soda eklenerek karıştırılır. Mojito, çilek veya diğer meyveleri kullanarak da yapılabilir. Seçilen meyveyi, nane lime ve şeker ile birlikte ezmek yeterli olacaktır. |
kaynak : http://www.sihirlitur.com/icecekler/index.html
Evde Şarap Yapımı
Evde Şarap Yapımı
Bülent Akgezer
Şarap nedir?
"Yalnız taze üzüm ve şırasının fermantasyonu ile elde edilen alkollü içkidir". Bu tarife göre şarap nasıl yapılır? Taze üzümün suyu sıkılır ve bekletilir. Doğal fermantasyonun sonucunda şarap elde edilir. Yöntem böylesine basit ama bilinmesi gereken bazı bilgiler, izlenmesi gereken bazı yöntemler var. Bunların ışığında ve tabii ki çokça edinilen deneyimler sonucunda şarap, hatta "iyi şarap" yapmak mümkündür.
1. ÜZÜM:
Şarap taze üzümden yapılır ve "iyi şarap iyi üzümden yapılır."
Bu en önemli kural, başlangıç kuralıdır. Üzümden başka meyvaların fermantasyonu ile elma, vişne vb. bazı meyve şarapları yapılmaktadır. Fakat bu içkilerin "Şarap" olarak isimlendirilip isimlendirilmeyeceği bile henüz tartışmalıdır. Ben, yukarıda verdiğim ve TSE. Standardında da yer alan tarife uyarak yalnızca taze üzümden yapılan içeceğe "şarap" denilmesinin uygun olacağını savunuyorum.
Hangi üzümden iyi şarap yapılacağı konusu profesyonellerin belki de kafa yordukları en önemli sorudur. Artık bu konuda o kadar yol alınmıştır ki üreticiler şaraplarını üzüm cinsleriyle adlandırmaktadır. Amatörler ise bu konuda tad alma duygularının önderliğinde seçimlerini yapacaklardır.
Pazardan rasgele alınan üzümlerle yapılacak şarabın niteliği artık ulu tanrının lütfuna kalmıştır. Şarap yapmak isteyen kişi en önemli unsur olan üzümün nasıl üretildiğini, yani bağcılığı tanıması gerekmektedir. Bunun için çeşitli bağlar gezilmeli,üzüm çeşitleri tanınmalı, üzüm yetiştiricilerle konuşmalı, tanıdıkları üzüm cinsleriyle yapılmış şaraplar tadılarak literatür bilgileri pekiştirilmelidir. Bu konuda daha da ileri giderek her amatör şarap üreticisinin ufak da olsa bir bağ sahibi olması, kendi şaraplık üzümünün yetişmesine emek vermesi gerektiği kanısındayım. Yurdumuzun birçok üzüm yetiştirmeye uygun bölgesinde bu olanak mevcuttur.
Şarap yapılacak üzümler gerekli olgunluğa erişmiş, temiz diri, canlı olmalıdır. Ezilmiş, hırpalanmış, çürümüş üzümlerden şarap yapmaya çalışmak baştan kabullenilmiş bir yenilgi ile sonuçlanacaktır.
2. ŞARABIN RENGİ:
Kırmızı üzümden her zaman kırmızı şarap yapılmayabilir, beyaz şarap da yapılabilir. Çünkü üzüm tanelerine rengini veren renk hücreleri üzümün kabuğunda bulunur. Eğer kırmızı bir üzüm tanesinin kabuklarını soyup sonra suyunu sıkarsanız, akan şıranın beyaz olduğunu görürsünüz. Dolayısı ile kırmızı şarap yapmak için üzümün suyunu yani şırasını kırmızı kabuklarla bekletip renk hücrelerinin şıraya geçmesini sağlamak gerekmektedir. Bu bekletme ne kadar uzun olursa şarabın rengi o kadar koyu olacaktır. (Tabii üzüm kabuğunda yeterli renk hücresi var ise.) Böylece açık sarıdan başlayarak pembe ve neredeyse bordoya kadar renk elde etmek mümkündür. Yapılan araştırmalarda kabukları ile 2 gün bekletilen şıraya renk hücrelerinin %40’ının, 4 gün bekletilen şıraya %70’inin geçtiği belirlenmiştir. Hatta şarabın renginin koyulaşması için yani renk hücrelerinin çoğunun şıraya geçmesini sağlamak amacıyla eskiden beri yapılagelen bir usul de cibrenin (üzümün kabuklarıyla beraber hali) karıştırılarak ısıtılmasıdır. Kısa süreli ve fazla buharlaşmaya yol açmadan yapılan bu ısıtma sırasında çok sayıda boyar madde şıraya geçer.
Çürümüş, küflenmiş, çok sık salkımlarda iyi gelişmemiş taneler de şarap rengini bozacak faktörlerdir. Böyle taneleri ayıklamak gerekir.
Elbette kabukları ve çekirdekleriyle bekletilen şıraya sadece renk hücreleri geçmez, başta tanen olmak üzere üzümün kabuğunda, çekirdeğinde, saplarında bulunan azotlu maddeler, fosfat asidi gibi bir çok madde de geçer. Bu yüzden kırmızı şaraplar daha tanenli, asitli dolgun, gövdeli olurlar. Ezildikten sonra kabuklarından ve çekirdeklerinden ayrılarak fermantasyona bırakılan şıradan elde edilen beyaz şaraplar daha hafif, ince, meyva aromaları daha güçlü olurlar.
Şarap kalitesinin tahmin edilebilmesi için, üzüm tanesinde çekirdek arttıkça üzümde şeker miktarının azaldığını ve asiditenin arttığını göz önünde bulundurmakta yarar vardır.
3. EZME, SIKMA
Şarap yapmak üzere toplanmış üzümler en kısa zamanda ezilerek fermantasyon kaplarına konulmalıdır. Bunun için mümkünse işlem bağın uygun bir yerinde yapılmalıdır. Buna imkan bulunamazsa üzümler, bu iş için yapılmış üzüm taşıma kasalarında şarap yapılacak yere nakledilir. Bu da özenli bir şekilde yapılmalıdır, araba bagajında ve mevsim gereği genellikle aşırı sıcakta saatlerce yol gelmiş üzümler için ancak iyi bir sirke yapma olasılığından söz edilebilir.
Ezme işlemi üzümün şırasını çıkartmak için yapılır. Profesyoneller büyük hidrolik preslerde hemen hemen hiç su bırakmamacasına sıkım yapmaktadırlar Ev çapında bir imalat için elle sıkma yapılabilir veya daha geleneksel olarak ayakla çiğneme yoluyla ezme işlemi mümkündür. Elbette hijyen kurallarına uymak koşuluyla. Sıkım işlemi küçük el presleriyle de yapılabilir ama burada dikkat edilmesi gereken kural, üzümün veya şırasının presin demir, alüminyum veya bakır gibi metal aksamı ile temas etmemesidir. Bu tür metaller her zaman şarapta kötü tadlar bırakma tehlikesini taşımaktadırlar. Yalnızca inox-paslanmaz malzemeler böyle bir tehlike taşımazlar.
Sıkım sırasında dikkat edilmesi gereken başka bir önemli nokta çekirdeklerin parçalanmamasıdır. Çünkü üzüm çekirdekleri Tanen ve azotlu maddeler yanında oldukça yüksek oranda yağ (%13-20) taşırlar Kırmızı şarapların yapımı sırasında çekirdeklerde bulunan tanen, azotlu maddeler ve fosfat asidi gibi maddeler eriyerek şıraya karışırlar ama yağ gibi şarap kalitesini bozacak maddeler çekirdek içinde kalırlar. Eğer bu çekirdekler parçalanacak olursa yağlar şıraya karışır ve şarabı bozar.
Eskiden beri şarap yapan Rum ailelerinde gördüğüm bir şekil de kırmızı şarap imalatında sıkım işleminin ve hatta fermantasyon işleminin üzüm sapları ile birlikte yapılmasıdır. Ben bunu uygun bulmuyorum, çünkü saplarda bulunan yüksek oranlı tanen bu yolla şıraya geçmekte ve şarapta fazlaca tanen tadının hissedilmesine yol açmaktadır. Bu yöntemin diğer bir sakıncası da sapların boyar maddeleri fazlaca emmesi ve renklenmenin gücünü kaybetmesidir. Benim önerim, kırmızı ve beyaz üzümlerin tanelerini saplarından ayırdıktan sonra, beyaz şarapta sıkım işleminden hemen sonra şırayı süzmek yani kabuk ve çekirdeklerden şırayı ayırmak ve fermantasyon kabına almak, kırmızı şarapta ise ezilmiş şıra ve kabukları birlikte fermantasyon kabına almak ve uygun bir süre bekledikten sonra şırayı süzmektir.
Sıkma işlemi aynı cins üzümlerle yapılabileceği gibi farklı (ama birbirleri ile uyumlu) üzümlerle birlikte de yapılabilir ve birlikte fermantasyona bırakılabilir. Ama bu deneyim gerektiren bir işlemdir ve şaşırtıcı sonuçlara ulaştırabilecek bir serüvendir.
4. FERMANTASYON (MAYALANMA, KAYNAMA)
Fermantasyon, üzüm salkımının yapraklarında, kabuklarında, saplarında bulunan ve ezme, sıkma işlemi sırasında cibreye ve şıraya geçen bakterilerin faaliyeti ile meydana gelir. Bu faaliyet, şırada bulunan şekerin alkole dönüşmesi ve karbondioksit (CO²) gazının açığa çıkması sonucunu doğurur. Fermantasyon sırasında cibre kabarır, fokurdama başlar ve karbondioksit gazı neredeyse gözle görülebilecek şekilde kabarcıklar halinde çıkar. Gaz çıkışı o kadar kuvvetlidir ki serbestçe çıkış olanağı bulamazsa içinde bulunduğu kabı patlatabilir.
Fermantasyon kapları ve ortam çok temiz ve kokusuz olmalı, kuvvetli kokular, küf, rutubet kokuları asla olmamalıdır. Önemli not. Şarap üretiminin hiçbir aşamasında tıraş losyonu, parfüm gibi kuvvetli kokuları kullanmayın aksi halde şarabınız sevdiğiniz parfümün kokusunu taşıyabilir.
Fermantasyon kabı olarak en uygun malzeme paslanmaz çeliktir. Bunun yanı sıra cam damacanalar ve gıda maddeleri muhafazasına uygun polikarbonat gibi malzemelerden yapılmış damacanalar kullanılabilir. Plastik bidonlar kullanılmamalıdır.
Ahşap fıçılar bir efsanedir. Ama ben kullanılmaması taraftarıyım. Çünkü iyi kalitede bir meşeden veya şarabı bozmayacak başka bir ağaçtan yapılmış bir fıçı temini çok zordur. Ahşap fıçı ne kadar doğru yapılmış olursa olsun sızdırmazlığı sağlamak da çok zordur içten ve dıştan uygun sızdırmazlık sağlayan malzemelerle kaplanması zorunludur ve bir fıçıyı üç veya beş kullanımdan sonra ne kadar temizlerseniz temizleyin artık şarap yapımına uygun değildir. Artık o bir dekorasyon objesidir.
Başka bir önemli not. Şarabın düşmanı oksijendir, yani havadır. Şarabınızı ne kadar az hava ile temas ettirirseniz o kadar başarı şansınız artar. Bu yüzden fermantasyon kaplarında cibrenin veya şıranın hava ile temas yüzeyi az olmalıdır. Amatör şarap yapımcılarında fermantasyon sırasında ortaya çıkan karbondioksit gazının şarabı koruduğu düşüncesi hakimdir. Bu kısmen doğrudur. Karbondioksit gazı fermantasyon kabını doldurur hem havadan ağır olduğu için hem de gaz çıkışı sürekli olduğu için şıranın hava ile teması kesilmiş olur. Ama riske girmemek için fermantasyon başlığı veya sifonu kullanılması doğrudur. Fermantasyon başlığı kabın ağzına takılan ve bükülerek ucu su dolu bir kaba daldırılan bir borudan ibarettir. Böylelikle CO² basınçla çıktığı için tahliye olur ama havanın geçmesine (borunun ucu suyun içinde olduğu için) izin vermez.
Marmara ve Ege bölgelerinde bağ bozumu genellikle sıcak havalara denk gelmektedir. .Bu yüzden de fermantasyon, ister istemez ortam ısısının yüksek olduğu bir zamanda olacaktır.
İyi bir şarap yapımı için ısının belli bir sınırı aşmaması gerekmektedir.
Fermantasyonun sadece kimyasal bir olay olmayıp biyolojik bir faaliyet olduğu da unutulmamalıdır. Mayalanmayı sağlayan bakteriler canlıdırlar. Isının aşırı yükselmesi bu bakterilerin işlerini görmelerini zorlaştırır. Bazı bakterilerin 40 C° de zorlandıkları 70C° de ise tamamen öldükleri bilinmektedir. Ayrıca ortamda artan alkol miktarı da bakterilerin işini zorlaştırmaktadır. Bu bakımdan fermantasyon sırasında çok dikkatli olmalıdır.
Mayalanma ısı yaratan bir faaliyettir. Bir molekül şekerin değişiminden iki molekül etil alkol, iki molekül CO² ve 33 kalori ortaya çıkar. Litresinde 180 gram şeker bulunan şıranın tam fermantasyonu ile ısı yükselişi 15 derecedir. Eğer ortam 20C° ise ilave 15 C° ile ısı 35C° ye yükselecektir. Tabii pratikte buharlaşma ve dış ortam ısısının daha düşük olması nedeniyle şıradaki ısı yükselmesi daha az olur. Ama sınır 35C° olarak bilinmelidir. Eğer şıra bu noktaya kadar ısınırsa bakterilerin faaliyetlerini durdurması tehlikesi vardır. Fermantasyonun durmasıyla şekerli kalan şarap, kalan şekerin asit ve laktik aside dönüşmesiyle bozulur.
Eğer fermantasyon sırasında ısının yükseldiği ve tehlike oluşabileceği tahmin edilirse pratik bir çözüm olarak fermantasyon kaplarını su emen bir bezle sarmalamalı ve bu bezi ıslatmalıdır. Böylece bezden buharlaşan su ortamdan ısı alacak ve şırayı soğutacaktır. Böylece sağlıklı bir fermantasyon gerçekleşebilir.
Eğer çok sıcak bir mevsimde şarap yapıyorsanız karşılaşacağınız durum genellikle şöyle olacaktır.
· Mahsul erken olgunlaşacak, üzüm tanelerindeki şeker oranı yüksek olacaktır.
· Asidite zayıf olacaktır.
· Fermantasyonda yüksek ısı ile karşılaşılacak ve önce hızla ilerleyecek fermantasyon ısı nedeniyle yavaşlayacak ve durma noktasına gelecektir.
· Şarabınız şekerli kalacak ve bir süre sonra bozulma riski taşıyacaktır.
Eğer ısı yükselmesinden dolayı fermantasyon yavaşlamışsa soğutulma ile faaliyet tekrar başlar. (Profesyoneller bu aşamada maya ilavesi gibi önlemler alırlar ama bu işlem amatörler için uygun değildir.)
Fermantasyon yavaşlamasının ve hatta durmasının başka nedenleri de vardır. Başta ortam alkolünün artmasıdır. Alkol miktarı %11-15’e vardığı zaman artık bakteriler ölür ve fermantasyon durur.
İyi bir fermantasyonun amacı şırada bulunan şekerin tamamının dönüşüme uğramasıdır. Kalan şeker şarabın bozulmasına yol açar.
Mayalanmayı sağlayan bakteriler küçük canlılardır ve her canlı gibi onların da havaya gereksinimleri vardır. Eğer havasız kalırlarsa ölürler ve görevlerini yapamazlar. Eğer diğer koşullarda bir olumsuzluk olmadığı halde fermantasyon yavaşlarsa cibreyi karıştırarak havalandırmak gerekmektedir. Elbette bu işlem kısa sürede ve dikkatli yapılmalıdır. Unutulmamalı ki hava ile teması fazla olan cibre bozulma tehlikesi de taşır.
5. ŞİŞELEME-SAKLAMA
Fermantasyon işlemi tamamen biten ve artık şarap olama yolunda hızla ilerleyen şarap fermantasyon kabından alınmalı ve çamur adı verilen tortusundan ayrılmalıdır. (Tortu ile uzun süre kalacak olan şarap bozulma tehlikesi taşır, en azından hoş olmayan tadlar kazanır.) Fabrikalarda filtrason yöntemi ile yapılan bu ayırma işlemi amatörler için ince bir boru aracılığı ile sifonlama ile dipte biriken tortuyu bulandırmadan şişelere aktarma yolu ile yapılabilir. Tabii bu yöntemle çok berrak bir şarap elde etmek pek mümkün olmayabilir ama yöntem dikkatli uygulanırsa sonuç amatörler için sevindiricidir.
Saklama kaplarının en uygun olanı şişelerdir. Şişeler çok temiz olmalıdır. Kuvvetli aromalı sıvıların saklandığı şişeler çok iyi temizlenmediği halde şarabınız bu kokuları da taşır. Örnek olarak kullanılmış rakı şişelerinin saklama kabı olarak uygun değildir. Çünkü anason güçlü bir aromadır ve yok edilmesi çok zordur.
Şarap saklanacak şişelerin hava almayacak şekilde sıkıca kapanması gerekmektedir. Bunun için en uygun yöntem mantarlamaktır. Amatör şarap yapımcılarının basit bir mantar presi temin etmeleri gerekmektedir.
Kullanılacak mantarlar ise muhakkak yeni olmalıdır. Kullanılmış bir mantar tekrar kullanılamaz.
Ağzı sıkı sıkıya mantarlanmış şişeler, güneş ışığından uzak rutubetsiz ve kokusuz, serin bir ortamda yatık olarak saklanmalıdır ki uzun süre bozulmadan kalabilsin. Ama ben yine de koleksiyon amacı ile saklanacak birkaç şişe dışında şarabınızı 1-2 sene içinde tüketmenizi öneririm.
********************************************************
Tarihçiler, şarabın anavatanını Orta Anadolu olarak gösterirken tarih olarak da M.Ö 3 bin yılına işaret ediyorlar. O gün bugün, şarap üreten ve sofralarını kadehlerle donatan insanoğlu, bazen sevdalarını bazen de kadehlerini paylaşmış durmuş şarapla... Yerinde, zamanında ve ölçüsünde alındığı zaman deva olup can katmış içine... içmesini bilmeyeni de pişman etmiş bin kere... Çünkü, şarap üretmenin de içmenin de bir formülü, bir adabı var!..
Sofraların neşesi, iştahsız çocukların ve tansiyonu düşük olanların ilacı... Az içildiği zaman faydalı, çok içildiği zaman ise zararlı... Yemek öncesi ve arasında alındığında da iştah arttırıcı ve hazmettirici özellikte. Ancak şarabın özelliği yani yaşı da çok önemli.
Örneği, dinlendikçe değer kazanan şarapların kullanımında ertesi gün vücutta hiç bir iz kalmazken, çeşitli yollarla üretimi hızlandırılan ve piyasaya dinlendirilmeden sunulan şarapları içenlerde zihinde yorgunluk, baş ağrısı ve halsizlik gibi belirtilere rastlanıyor. Özellikle renk ve koku verici katkı maddeleri şaraplarda bu etki daha fazla oluyor.
Şaraplar renklerine göre de adlandırılıyor. En çok bilinen ve tüketileni ise kırmızı ve beyaz şaraplar. Pembe şarap ise, belirli oranda kırmızı ve beyaz üzümlerin şarap olmadan önce karıştırılarak fermantasyona bırakılmasıyla elde edilebileceği gibi kırmızı üzümden yapılmış şarap, birinci fermantasyon yarıda kesilerek pembe şaraba dönüştürülebiliyor.
Öte yandan şaraplar tatlarına göre de sınıflandırılıyor. Şekeri tamamen alkole dönüşmüş ve içinde çok az miktarda şeker bulunan "sek şarap", içinde belirli ölçüde şeker bırakılmış "dömi şarap" ve kokusu olan, alkolü yüksek "tatlı şarap"...
Tüm sıcak ve kırmızı etler ve peynir çeşitleri ile kırmızı şarap içilirken soğuk beyaz etler ve balıklarla beyaz şarap içilmesi tercih ediliyor. Şarap, turizmin bir parçası sayılabilecek niteliğe sahip. Yılın en iyi üzümleri eksperler tarafından seçilerek şarap imali için ayrılırlar. İklim farkları gözetilerek hazırlanan şaraplarda tat ve burukluk farklılığı sıcaklık, toprak, rüzgar ve güneşin etkisiyle ortaya çıkmakta.
Uzmanların söylediğine göre, her şarap bekledikçe eskimiyor. Şarabın kalitesi nasıl bir iklim geçirdiğine de bağlı.
Yine de en güzeli şarabı yerinde içmek. Bazı şaraplar taşımadan doğan sarsıntılar nedeniyle de lezzetini kaybediyor.
Şarabın saklanması en az yapımı kadar özen istiyor. Meşe ağacından yapılma tahta fıçılardan 4-5 yıl saklanan şaraplar genellikle loş, sarsıntı ve gürültüden uzak serin mahzenlerde muhafaza ediliyor.
Şişelenen şarapların ise, yatay olarak bekletilmesi mantarın şarapla teması sağlanarak şarabı emerek şişen mantarın şişenin dış çepere sıkışarak içeri hava girmesini önlemesi gerekiyor.
Dik duran şişelerde kuruyan mantar içeriye hava girişini önleyemediği için gelişmesi devam eden şarap ekşiyip sirkeleşiyor yani bozuluyor. Fazla ışığı sevmeyen şarabın renkli şişelerde saklanması da kalitesinin gereğidir.
. Şarap ve Sağlık
Ortalama 650 kalori veren bir litre şarap, yaklaşık 900 gr. süt, 370 gr. ekmek, 385 gr. et ve 5 yumurtanın verdiği kaloriye eşdeğerde. Şarapta
bulunan minareller, vitaminler ve enzimler vücuttaki değiş-tokuşun düzenli olmasında etken olduklarından dolayı, solunum organlarına canlılık kazandırır, beyin ve diğer organlara olan kan iletişimini hızlandırır. Böbreküstü bezlerin çalışma temposunu ayarlayarak hormon salgılamayı kamçılayan şarap, vücudun direncini arttırarak soğuk algınlığına ve diğer enfeksiyon hastalıklarına karşı vücudu korur.
Ancak şarabın tüm bu yararlarının, dozunda içilmesi koşullarında gerçekleştiğini tekrar hatırlatmakta ve vurgulamakta yarar var. Kadehi elinize alınca dokunma duygusunu, içince tad alma duygusunu, bakarak görme, koklayarak koku almanızı harekete geçirebilirsiniz. Oysa mutluluk veren bu olayda tek yapamadığınız şey içkinin sesini duymak. İşte bu tokuşturma anında 5'inci duyu organını da devreye girerek sizi dört dörtlük hale getiriyor.
Dünyaca üstünlüğü kabul edilmiş şarap üreten ülkeler Fransa, İspanya ve Portekiz olarak sıralanırken Fransızların Bordeaux bölgesi en kaliteli şarap bölgesi olarak kabul edilmiş.
Tanınmış diğer şarap bölgeleri ise Medok, Graves, St. Emillion, Sautevrivers ve burgon'dur.
. Kaliteli şaraplarımız
Yurdumuzda da kaliteli şaraplar üretiliyor. Ankara, İzmir, Niğde, Nevşehir, Tokat, Gaziantep, Manisa, Elazığ, Çanakkale, Tekirdağ, Ürgüp, Kilis, Şarköy ve Bozcaada gibi merkezler kaliteli şarapları ile ünlü. Yurdumuzda Ankara Keskin'de yetişen " hasan dede", Tokat'ın meşhur "narince", İzmir Bayraklı'nın ünlü "misket", Ürgüp ve Nevşehir'in "Emin" ve Bozcaada'da yetiştirilen "Seminyon" tipi üzümler beyaz şarap için; Bozcaada'da "Kontrol", Kırklareli'nde "Papaz Karası", Ankara'da "Kalecik", Gaziantep'de "Sergi Karası", Elazığ'da "Öküz Gözü"gibi üzümler ise kırmızı şarap için çok kaliteli türler olarak değerlendiriliyor.
. Şarabın tarihçesi
M.Ö. 3 bin yıllarında Orta Anadolu'da yaşayan Hititlerin üzümlerinin özelliği ve tatlılığı, bağlarının zenginliği ve bolluğu nedeniyle tarihçiler şarabın anavatanı ve ilk üretildiği yer olarak Orta Anadolu'yu gösteriyor. Kazılarda ele geçen M.Ö. 17 ve 18. yüzyıllara ait bazı kapların şarap içimi veya saklanmasında kullanıldığı kabul edilirken, Ankara Hitit Müzesi'nde muhafaza edilen eserler de bunu doğruluyor.
Orta Asya'dan dünyanın her yerine göç eden Türkler gittikleri yerlere şarapçılık sanatını da götürmüşler. Sonraları Yunanlılar ve Romalılar şarap yapmışlar. Hitit lisanında şaraba "Vino" denildiği ve bütün latin lisanlarında şarabın isminin Vino kökenli olduğunu görüyoruz.Romalılar özel olarak hazırladıkları şarapların içine, ateşte pişirildikten sonra koku verici çiçek, meyve veya uzun zaman saklanabilmesi için çam sakızı,reçine,bal gibi maddeler koymuşlar. O dönemlerde Sakız, İstanköy, Midilli, Teselya, Karia, Frigya, ve Trakya Bölgeleri şarapları ünlenmiş.
Osmanlılar döneminde şarap imalatı Müslüman olmayan azınlıklar tarafından yapılmış Cumhuriyet dönemine kadar durgunluk dönemi geçirmesine rağmen şarapçılık sanatı devletin şarap endüstrisindeki emin adımları ile gelişme göstererek uluslararası piyasalarda Türk
şaraplarının kalite ve değer üstünlüğü kabul edilmiş. Dünyanın 5. büyük bağcı devleti olan ülkemiz, şarap festivallerinde kazandığı altın madalyalarla da kendini kanıtlamış.
. İyi bir şarap nasıl olmalı?
Şarap, berrak ve parlak bir görünümde olmalı. Berraklık, özellikle şişelenmiş şaraplarda önem taşır. Cins ve tiplerine göre şarap en uygun renkte olmalı. Şarap rengi tazelik, olgunluk ve eskilik derecesini gösterir. Normal rengi sarımsı ve yeşilimsi olan genç ve beyaz şaraplarda renk, dinlenme sonucu koyulaşır, eskidikten sonra da altın sarısına döner. Kırmızı şaraplar gençken koyu ahududu rengindedir eskime süresine göre renk sırasıyla nar kırmızısı, yakuti ve kiremit rengini alır, sonra da soğan kabuğu renginde gölgelenir.
. Nasıl içilir?
Bu tür gıda olan şarap; vitamin, demir, potasyum gibi element ve minarelleri içerdiği için sağlığa da hizmet edici özelliklerde. Ancak, ne şekilde içilmesi gerektiğinin
kurallarını göz ardı etmeden...
Kırmızı şarap, 18-20 derece arasındaki sıcaklığında içilmelidir. Oda sıcaklığında içilen kırmızı şarap, içim süresinde bardakta ısınma korkusu olmadığı için beyaz şaraba göre daha büyük kadehlerde içilir. Beyaz şarap 5-10 derece sıcaklıkta içmek ideal olanıdır.
Şarap, gereğinden fazla ısıtılır veya soğutulursa, içinde bulunan koku ve tad hassaları mantar açıldığında yok olur. Şarap kovalarında servise sunulan beyaz şarap, ancak soğutulup istenen derece bulunduktan sonra değerini kazanır.
Şarap içine kesinlikle buz atılmamalıdır. Bu, fermantasyon geçiren şarabın yapısını bozar. En iyi soğutma şekli ise, her tarafına temas eden kırık buzla dolu olan şarap kovasıdır. Gastronomi uzmanları "roze" ve "pembe" diye adlandırılan şarabı ise, yemeklerden sonra, ordövler veya meyveler eşliğinde içilmesinin daha uyumlu olduğunu belirtiyorlar.
Kaynaklar
hayyam.com Sohbet Mahzeni, 23 Ocak 2002
http://www.sihirlitur.com/icecekler/index.html
Bülent Akgezer
Şarap nedir?
"Yalnız taze üzüm ve şırasının fermantasyonu ile elde edilen alkollü içkidir". Bu tarife göre şarap nasıl yapılır? Taze üzümün suyu sıkılır ve bekletilir. Doğal fermantasyonun sonucunda şarap elde edilir. Yöntem böylesine basit ama bilinmesi gereken bazı bilgiler, izlenmesi gereken bazı yöntemler var. Bunların ışığında ve tabii ki çokça edinilen deneyimler sonucunda şarap, hatta "iyi şarap" yapmak mümkündür.
1. ÜZÜM:
Şarap taze üzümden yapılır ve "iyi şarap iyi üzümden yapılır."
Bu en önemli kural, başlangıç kuralıdır. Üzümden başka meyvaların fermantasyonu ile elma, vişne vb. bazı meyve şarapları yapılmaktadır. Fakat bu içkilerin "Şarap" olarak isimlendirilip isimlendirilmeyeceği bile henüz tartışmalıdır. Ben, yukarıda verdiğim ve TSE. Standardında da yer alan tarife uyarak yalnızca taze üzümden yapılan içeceğe "şarap" denilmesinin uygun olacağını savunuyorum.
Hangi üzümden iyi şarap yapılacağı konusu profesyonellerin belki de kafa yordukları en önemli sorudur. Artık bu konuda o kadar yol alınmıştır ki üreticiler şaraplarını üzüm cinsleriyle adlandırmaktadır. Amatörler ise bu konuda tad alma duygularının önderliğinde seçimlerini yapacaklardır.
Pazardan rasgele alınan üzümlerle yapılacak şarabın niteliği artık ulu tanrının lütfuna kalmıştır. Şarap yapmak isteyen kişi en önemli unsur olan üzümün nasıl üretildiğini, yani bağcılığı tanıması gerekmektedir. Bunun için çeşitli bağlar gezilmeli,üzüm çeşitleri tanınmalı, üzüm yetiştiricilerle konuşmalı, tanıdıkları üzüm cinsleriyle yapılmış şaraplar tadılarak literatür bilgileri pekiştirilmelidir. Bu konuda daha da ileri giderek her amatör şarap üreticisinin ufak da olsa bir bağ sahibi olması, kendi şaraplık üzümünün yetişmesine emek vermesi gerektiği kanısındayım. Yurdumuzun birçok üzüm yetiştirmeye uygun bölgesinde bu olanak mevcuttur.
Şarap yapılacak üzümler gerekli olgunluğa erişmiş, temiz diri, canlı olmalıdır. Ezilmiş, hırpalanmış, çürümüş üzümlerden şarap yapmaya çalışmak baştan kabullenilmiş bir yenilgi ile sonuçlanacaktır.
2. ŞARABIN RENGİ:
Kırmızı üzümden her zaman kırmızı şarap yapılmayabilir, beyaz şarap da yapılabilir. Çünkü üzüm tanelerine rengini veren renk hücreleri üzümün kabuğunda bulunur. Eğer kırmızı bir üzüm tanesinin kabuklarını soyup sonra suyunu sıkarsanız, akan şıranın beyaz olduğunu görürsünüz. Dolayısı ile kırmızı şarap yapmak için üzümün suyunu yani şırasını kırmızı kabuklarla bekletip renk hücrelerinin şıraya geçmesini sağlamak gerekmektedir. Bu bekletme ne kadar uzun olursa şarabın rengi o kadar koyu olacaktır. (Tabii üzüm kabuğunda yeterli renk hücresi var ise.) Böylece açık sarıdan başlayarak pembe ve neredeyse bordoya kadar renk elde etmek mümkündür. Yapılan araştırmalarda kabukları ile 2 gün bekletilen şıraya renk hücrelerinin %40’ının, 4 gün bekletilen şıraya %70’inin geçtiği belirlenmiştir. Hatta şarabın renginin koyulaşması için yani renk hücrelerinin çoğunun şıraya geçmesini sağlamak amacıyla eskiden beri yapılagelen bir usul de cibrenin (üzümün kabuklarıyla beraber hali) karıştırılarak ısıtılmasıdır. Kısa süreli ve fazla buharlaşmaya yol açmadan yapılan bu ısıtma sırasında çok sayıda boyar madde şıraya geçer.
Çürümüş, küflenmiş, çok sık salkımlarda iyi gelişmemiş taneler de şarap rengini bozacak faktörlerdir. Böyle taneleri ayıklamak gerekir.
Elbette kabukları ve çekirdekleriyle bekletilen şıraya sadece renk hücreleri geçmez, başta tanen olmak üzere üzümün kabuğunda, çekirdeğinde, saplarında bulunan azotlu maddeler, fosfat asidi gibi bir çok madde de geçer. Bu yüzden kırmızı şaraplar daha tanenli, asitli dolgun, gövdeli olurlar. Ezildikten sonra kabuklarından ve çekirdeklerinden ayrılarak fermantasyona bırakılan şıradan elde edilen beyaz şaraplar daha hafif, ince, meyva aromaları daha güçlü olurlar.
Şarap kalitesinin tahmin edilebilmesi için, üzüm tanesinde çekirdek arttıkça üzümde şeker miktarının azaldığını ve asiditenin arttığını göz önünde bulundurmakta yarar vardır.
3. EZME, SIKMA
Şarap yapmak üzere toplanmış üzümler en kısa zamanda ezilerek fermantasyon kaplarına konulmalıdır. Bunun için mümkünse işlem bağın uygun bir yerinde yapılmalıdır. Buna imkan bulunamazsa üzümler, bu iş için yapılmış üzüm taşıma kasalarında şarap yapılacak yere nakledilir. Bu da özenli bir şekilde yapılmalıdır, araba bagajında ve mevsim gereği genellikle aşırı sıcakta saatlerce yol gelmiş üzümler için ancak iyi bir sirke yapma olasılığından söz edilebilir.
Ezme işlemi üzümün şırasını çıkartmak için yapılır. Profesyoneller büyük hidrolik preslerde hemen hemen hiç su bırakmamacasına sıkım yapmaktadırlar Ev çapında bir imalat için elle sıkma yapılabilir veya daha geleneksel olarak ayakla çiğneme yoluyla ezme işlemi mümkündür. Elbette hijyen kurallarına uymak koşuluyla. Sıkım işlemi küçük el presleriyle de yapılabilir ama burada dikkat edilmesi gereken kural, üzümün veya şırasının presin demir, alüminyum veya bakır gibi metal aksamı ile temas etmemesidir. Bu tür metaller her zaman şarapta kötü tadlar bırakma tehlikesini taşımaktadırlar. Yalnızca inox-paslanmaz malzemeler böyle bir tehlike taşımazlar.
Sıkım sırasında dikkat edilmesi gereken başka bir önemli nokta çekirdeklerin parçalanmamasıdır. Çünkü üzüm çekirdekleri Tanen ve azotlu maddeler yanında oldukça yüksek oranda yağ (%13-20) taşırlar Kırmızı şarapların yapımı sırasında çekirdeklerde bulunan tanen, azotlu maddeler ve fosfat asidi gibi maddeler eriyerek şıraya karışırlar ama yağ gibi şarap kalitesini bozacak maddeler çekirdek içinde kalırlar. Eğer bu çekirdekler parçalanacak olursa yağlar şıraya karışır ve şarabı bozar.
Eskiden beri şarap yapan Rum ailelerinde gördüğüm bir şekil de kırmızı şarap imalatında sıkım işleminin ve hatta fermantasyon işleminin üzüm sapları ile birlikte yapılmasıdır. Ben bunu uygun bulmuyorum, çünkü saplarda bulunan yüksek oranlı tanen bu yolla şıraya geçmekte ve şarapta fazlaca tanen tadının hissedilmesine yol açmaktadır. Bu yöntemin diğer bir sakıncası da sapların boyar maddeleri fazlaca emmesi ve renklenmenin gücünü kaybetmesidir. Benim önerim, kırmızı ve beyaz üzümlerin tanelerini saplarından ayırdıktan sonra, beyaz şarapta sıkım işleminden hemen sonra şırayı süzmek yani kabuk ve çekirdeklerden şırayı ayırmak ve fermantasyon kabına almak, kırmızı şarapta ise ezilmiş şıra ve kabukları birlikte fermantasyon kabına almak ve uygun bir süre bekledikten sonra şırayı süzmektir.
Sıkma işlemi aynı cins üzümlerle yapılabileceği gibi farklı (ama birbirleri ile uyumlu) üzümlerle birlikte de yapılabilir ve birlikte fermantasyona bırakılabilir. Ama bu deneyim gerektiren bir işlemdir ve şaşırtıcı sonuçlara ulaştırabilecek bir serüvendir.
4. FERMANTASYON (MAYALANMA, KAYNAMA)
Fermantasyon, üzüm salkımının yapraklarında, kabuklarında, saplarında bulunan ve ezme, sıkma işlemi sırasında cibreye ve şıraya geçen bakterilerin faaliyeti ile meydana gelir. Bu faaliyet, şırada bulunan şekerin alkole dönüşmesi ve karbondioksit (CO²) gazının açığa çıkması sonucunu doğurur. Fermantasyon sırasında cibre kabarır, fokurdama başlar ve karbondioksit gazı neredeyse gözle görülebilecek şekilde kabarcıklar halinde çıkar. Gaz çıkışı o kadar kuvvetlidir ki serbestçe çıkış olanağı bulamazsa içinde bulunduğu kabı patlatabilir.
Fermantasyon kapları ve ortam çok temiz ve kokusuz olmalı, kuvvetli kokular, küf, rutubet kokuları asla olmamalıdır. Önemli not. Şarap üretiminin hiçbir aşamasında tıraş losyonu, parfüm gibi kuvvetli kokuları kullanmayın aksi halde şarabınız sevdiğiniz parfümün kokusunu taşıyabilir.
Fermantasyon kabı olarak en uygun malzeme paslanmaz çeliktir. Bunun yanı sıra cam damacanalar ve gıda maddeleri muhafazasına uygun polikarbonat gibi malzemelerden yapılmış damacanalar kullanılabilir. Plastik bidonlar kullanılmamalıdır.
Ahşap fıçılar bir efsanedir. Ama ben kullanılmaması taraftarıyım. Çünkü iyi kalitede bir meşeden veya şarabı bozmayacak başka bir ağaçtan yapılmış bir fıçı temini çok zordur. Ahşap fıçı ne kadar doğru yapılmış olursa olsun sızdırmazlığı sağlamak da çok zordur içten ve dıştan uygun sızdırmazlık sağlayan malzemelerle kaplanması zorunludur ve bir fıçıyı üç veya beş kullanımdan sonra ne kadar temizlerseniz temizleyin artık şarap yapımına uygun değildir. Artık o bir dekorasyon objesidir.
Başka bir önemli not. Şarabın düşmanı oksijendir, yani havadır. Şarabınızı ne kadar az hava ile temas ettirirseniz o kadar başarı şansınız artar. Bu yüzden fermantasyon kaplarında cibrenin veya şıranın hava ile temas yüzeyi az olmalıdır. Amatör şarap yapımcılarında fermantasyon sırasında ortaya çıkan karbondioksit gazının şarabı koruduğu düşüncesi hakimdir. Bu kısmen doğrudur. Karbondioksit gazı fermantasyon kabını doldurur hem havadan ağır olduğu için hem de gaz çıkışı sürekli olduğu için şıranın hava ile teması kesilmiş olur. Ama riske girmemek için fermantasyon başlığı veya sifonu kullanılması doğrudur. Fermantasyon başlığı kabın ağzına takılan ve bükülerek ucu su dolu bir kaba daldırılan bir borudan ibarettir. Böylelikle CO² basınçla çıktığı için tahliye olur ama havanın geçmesine (borunun ucu suyun içinde olduğu için) izin vermez.
Marmara ve Ege bölgelerinde bağ bozumu genellikle sıcak havalara denk gelmektedir. .Bu yüzden de fermantasyon, ister istemez ortam ısısının yüksek olduğu bir zamanda olacaktır.
İyi bir şarap yapımı için ısının belli bir sınırı aşmaması gerekmektedir.
Fermantasyonun sadece kimyasal bir olay olmayıp biyolojik bir faaliyet olduğu da unutulmamalıdır. Mayalanmayı sağlayan bakteriler canlıdırlar. Isının aşırı yükselmesi bu bakterilerin işlerini görmelerini zorlaştırır. Bazı bakterilerin 40 C° de zorlandıkları 70C° de ise tamamen öldükleri bilinmektedir. Ayrıca ortamda artan alkol miktarı da bakterilerin işini zorlaştırmaktadır. Bu bakımdan fermantasyon sırasında çok dikkatli olmalıdır.
Mayalanma ısı yaratan bir faaliyettir. Bir molekül şekerin değişiminden iki molekül etil alkol, iki molekül CO² ve 33 kalori ortaya çıkar. Litresinde 180 gram şeker bulunan şıranın tam fermantasyonu ile ısı yükselişi 15 derecedir. Eğer ortam 20C° ise ilave 15 C° ile ısı 35C° ye yükselecektir. Tabii pratikte buharlaşma ve dış ortam ısısının daha düşük olması nedeniyle şıradaki ısı yükselmesi daha az olur. Ama sınır 35C° olarak bilinmelidir. Eğer şıra bu noktaya kadar ısınırsa bakterilerin faaliyetlerini durdurması tehlikesi vardır. Fermantasyonun durmasıyla şekerli kalan şarap, kalan şekerin asit ve laktik aside dönüşmesiyle bozulur.
Eğer fermantasyon sırasında ısının yükseldiği ve tehlike oluşabileceği tahmin edilirse pratik bir çözüm olarak fermantasyon kaplarını su emen bir bezle sarmalamalı ve bu bezi ıslatmalıdır. Böylece bezden buharlaşan su ortamdan ısı alacak ve şırayı soğutacaktır. Böylece sağlıklı bir fermantasyon gerçekleşebilir.
Eğer çok sıcak bir mevsimde şarap yapıyorsanız karşılaşacağınız durum genellikle şöyle olacaktır.
· Mahsul erken olgunlaşacak, üzüm tanelerindeki şeker oranı yüksek olacaktır.
· Asidite zayıf olacaktır.
· Fermantasyonda yüksek ısı ile karşılaşılacak ve önce hızla ilerleyecek fermantasyon ısı nedeniyle yavaşlayacak ve durma noktasına gelecektir.
· Şarabınız şekerli kalacak ve bir süre sonra bozulma riski taşıyacaktır.
Eğer ısı yükselmesinden dolayı fermantasyon yavaşlamışsa soğutulma ile faaliyet tekrar başlar. (Profesyoneller bu aşamada maya ilavesi gibi önlemler alırlar ama bu işlem amatörler için uygun değildir.)
Fermantasyon yavaşlamasının ve hatta durmasının başka nedenleri de vardır. Başta ortam alkolünün artmasıdır. Alkol miktarı %11-15’e vardığı zaman artık bakteriler ölür ve fermantasyon durur.
İyi bir fermantasyonun amacı şırada bulunan şekerin tamamının dönüşüme uğramasıdır. Kalan şeker şarabın bozulmasına yol açar.
Mayalanmayı sağlayan bakteriler küçük canlılardır ve her canlı gibi onların da havaya gereksinimleri vardır. Eğer havasız kalırlarsa ölürler ve görevlerini yapamazlar. Eğer diğer koşullarda bir olumsuzluk olmadığı halde fermantasyon yavaşlarsa cibreyi karıştırarak havalandırmak gerekmektedir. Elbette bu işlem kısa sürede ve dikkatli yapılmalıdır. Unutulmamalı ki hava ile teması fazla olan cibre bozulma tehlikesi de taşır.
5. ŞİŞELEME-SAKLAMA
Fermantasyon işlemi tamamen biten ve artık şarap olama yolunda hızla ilerleyen şarap fermantasyon kabından alınmalı ve çamur adı verilen tortusundan ayrılmalıdır. (Tortu ile uzun süre kalacak olan şarap bozulma tehlikesi taşır, en azından hoş olmayan tadlar kazanır.) Fabrikalarda filtrason yöntemi ile yapılan bu ayırma işlemi amatörler için ince bir boru aracılığı ile sifonlama ile dipte biriken tortuyu bulandırmadan şişelere aktarma yolu ile yapılabilir. Tabii bu yöntemle çok berrak bir şarap elde etmek pek mümkün olmayabilir ama yöntem dikkatli uygulanırsa sonuç amatörler için sevindiricidir.
Saklama kaplarının en uygun olanı şişelerdir. Şişeler çok temiz olmalıdır. Kuvvetli aromalı sıvıların saklandığı şişeler çok iyi temizlenmediği halde şarabınız bu kokuları da taşır. Örnek olarak kullanılmış rakı şişelerinin saklama kabı olarak uygun değildir. Çünkü anason güçlü bir aromadır ve yok edilmesi çok zordur.
Şarap saklanacak şişelerin hava almayacak şekilde sıkıca kapanması gerekmektedir. Bunun için en uygun yöntem mantarlamaktır. Amatör şarap yapımcılarının basit bir mantar presi temin etmeleri gerekmektedir.
Kullanılacak mantarlar ise muhakkak yeni olmalıdır. Kullanılmış bir mantar tekrar kullanılamaz.
Ağzı sıkı sıkıya mantarlanmış şişeler, güneş ışığından uzak rutubetsiz ve kokusuz, serin bir ortamda yatık olarak saklanmalıdır ki uzun süre bozulmadan kalabilsin. Ama ben yine de koleksiyon amacı ile saklanacak birkaç şişe dışında şarabınızı 1-2 sene içinde tüketmenizi öneririm.
********************************************************
Tarihçiler, şarabın anavatanını Orta Anadolu olarak gösterirken tarih olarak da M.Ö 3 bin yılına işaret ediyorlar. O gün bugün, şarap üreten ve sofralarını kadehlerle donatan insanoğlu, bazen sevdalarını bazen de kadehlerini paylaşmış durmuş şarapla... Yerinde, zamanında ve ölçüsünde alındığı zaman deva olup can katmış içine... içmesini bilmeyeni de pişman etmiş bin kere... Çünkü, şarap üretmenin de içmenin de bir formülü, bir adabı var!..
Örneği, dinlendikçe değer kazanan şarapların kullanımında ertesi gün vücutta hiç bir iz kalmazken, çeşitli yollarla üretimi hızlandırılan ve piyasaya dinlendirilmeden sunulan şarapları içenlerde zihinde yorgunluk, baş ağrısı ve halsizlik gibi belirtilere rastlanıyor. Özellikle renk ve koku verici katkı maddeleri şaraplarda bu etki daha fazla oluyor.
Şaraplar renklerine göre de adlandırılıyor. En çok bilinen ve tüketileni ise kırmızı ve beyaz şaraplar. Pembe şarap ise, belirli oranda kırmızı ve beyaz üzümlerin şarap olmadan önce karıştırılarak fermantasyona bırakılmasıyla elde edilebileceği gibi kırmızı üzümden yapılmış şarap, birinci fermantasyon yarıda kesilerek pembe şaraba dönüştürülebiliyor.
Öte yandan şaraplar tatlarına göre de sınıflandırılıyor. Şekeri tamamen alkole dönüşmüş ve içinde çok az miktarda şeker bulunan "sek şarap", içinde belirli ölçüde şeker bırakılmış "dömi şarap" ve kokusu olan, alkolü yüksek "tatlı şarap"...
Tüm sıcak ve kırmızı etler ve peynir çeşitleri ile kırmızı şarap içilirken soğuk beyaz etler ve balıklarla beyaz şarap içilmesi tercih ediliyor. Şarap, turizmin bir parçası sayılabilecek niteliğe sahip. Yılın en iyi üzümleri eksperler tarafından seçilerek şarap imali için ayrılırlar. İklim farkları gözetilerek hazırlanan şaraplarda tat ve burukluk farklılığı sıcaklık, toprak, rüzgar ve güneşin etkisiyle ortaya çıkmakta.
Uzmanların söylediğine göre, her şarap bekledikçe eskimiyor. Şarabın kalitesi nasıl bir iklim geçirdiğine de bağlı.
Yine de en güzeli şarabı yerinde içmek. Bazı şaraplar taşımadan doğan sarsıntılar nedeniyle de lezzetini kaybediyor.
Şarabın saklanması en az yapımı kadar özen istiyor. Meşe ağacından yapılma tahta fıçılardan 4-5 yıl saklanan şaraplar genellikle loş, sarsıntı ve gürültüden uzak serin mahzenlerde muhafaza ediliyor.
Dik duran şişelerde kuruyan mantar içeriye hava girişini önleyemediği için gelişmesi devam eden şarap ekşiyip sirkeleşiyor yani bozuluyor. Fazla ışığı sevmeyen şarabın renkli şişelerde saklanması da kalitesinin gereğidir.
. Şarap ve Sağlık
Ortalama 650 kalori veren bir litre şarap, yaklaşık 900 gr. süt, 370 gr. ekmek, 385 gr. et ve 5 yumurtanın verdiği kaloriye eşdeğerde. Şarapta
Ancak şarabın tüm bu yararlarının, dozunda içilmesi koşullarında gerçekleştiğini tekrar hatırlatmakta ve vurgulamakta yarar var. Kadehi elinize alınca dokunma duygusunu, içince tad alma duygusunu, bakarak görme, koklayarak koku almanızı harekete geçirebilirsiniz. Oysa mutluluk veren bu olayda tek yapamadığınız şey içkinin sesini duymak. İşte bu tokuşturma anında 5'inci duyu organını da devreye girerek sizi dört dörtlük hale getiriyor.
Dünyaca üstünlüğü kabul edilmiş şarap üreten ülkeler Fransa, İspanya ve Portekiz olarak sıralanırken Fransızların Bordeaux bölgesi en kaliteli şarap bölgesi olarak kabul edilmiş.
Tanınmış diğer şarap bölgeleri ise Medok, Graves, St. Emillion, Sautevrivers ve burgon'dur.
. Kaliteli şaraplarımız
. Şarabın tarihçesi
Orta Asya'dan dünyanın her yerine göç eden Türkler gittikleri yerlere şarapçılık sanatını da götürmüşler. Sonraları Yunanlılar ve Romalılar şarap yapmışlar. Hitit lisanında şaraba "Vino" denildiği ve bütün latin lisanlarında şarabın isminin Vino kökenli olduğunu görüyoruz.Romalılar özel olarak hazırladıkları şarapların içine, ateşte pişirildikten sonra koku verici çiçek, meyve veya uzun zaman saklanabilmesi için çam sakızı,reçine,bal gibi maddeler koymuşlar. O dönemlerde Sakız, İstanköy, Midilli, Teselya, Karia, Frigya, ve Trakya Bölgeleri şarapları ünlenmiş.
. İyi bir şarap nasıl olmalı?
Şarap, berrak ve parlak bir görünümde olmalı. Berraklık, özellikle şişelenmiş şaraplarda önem taşır. Cins ve tiplerine göre şarap en uygun renkte olmalı. Şarap rengi tazelik, olgunluk ve eskilik derecesini gösterir. Normal rengi sarımsı ve yeşilimsi olan genç ve beyaz şaraplarda renk, dinlenme sonucu koyulaşır, eskidikten sonra da altın sarısına döner. Kırmızı şaraplar gençken koyu ahududu rengindedir eskime süresine göre renk sırasıyla nar kırmızısı, yakuti ve kiremit rengini alır, sonra da soğan kabuğu renginde gölgelenir.
. Nasıl içilir?
Bu tür gıda olan şarap; vitamin, demir, potasyum gibi element ve minarelleri içerdiği için sağlığa da hizmet edici özelliklerde. Ancak, ne şekilde içilmesi gerektiğinin
Kırmızı şarap, 18-20 derece arasındaki sıcaklığında içilmelidir. Oda sıcaklığında içilen kırmızı şarap, içim süresinde bardakta ısınma korkusu olmadığı için beyaz şaraba göre daha büyük kadehlerde içilir. Beyaz şarap 5-10 derece sıcaklıkta içmek ideal olanıdır.
Şarap, gereğinden fazla ısıtılır veya soğutulursa, içinde bulunan koku ve tad hassaları mantar açıldığında yok olur. Şarap kovalarında servise sunulan beyaz şarap, ancak soğutulup istenen derece bulunduktan sonra değerini kazanır.
Şarap içine kesinlikle buz atılmamalıdır. Bu, fermantasyon geçiren şarabın yapısını bozar. En iyi soğutma şekli ise, her tarafına temas eden kırık buzla dolu olan şarap kovasıdır. Gastronomi uzmanları "roze" ve "pembe" diye adlandırılan şarabı ise, yemeklerden sonra, ordövler veya meyveler eşliğinde içilmesinin daha uyumlu olduğunu belirtiyorlar.
Kaynaklar
hayyam.com Sohbet Mahzeni, 23 Ocak 2002
http://www.sihirlitur.com/icecekler/index.html